Wednesday, October 03, 2012

SINOPALE4



SOVYET GÜRCİSTAN'DAN FOTOGRAFLAR


SINOPALE4 EKİBİ


İNSEL İNAL


ASHLEY HUNT















SİNOPALE4
BAĞLAMINDA SİYASAL VE EKONOMİK KRİZLER ÇAĞINDA KÜRESEL KÜLTÜR VE SANATIN İŞLEVİ
Küresel kültür sanat endüstrisinin küresel siyasal olaylar ve ekonomideki konumunun giderek yükseldiği bir dönemde yaşıyoruz. İnsanlara zihinsel açılım ve daha iyi yaşam biçimleri için isteklendirme veren bir hizmet sektörü olarak kültür ve sanat endüstrisi çok yönlü bir zihinsel üretim ve açılım, zengin bir görsel üretim ve kitlenin katılımını sağlayan bir algılama, tüketim ve istihdam alanı yaratarak öne çıkıyor.  Ülkelerin kültür politikaları, küresel rekabette etkin bir işlev taşıyor. Türkiye’de gerçekleştirilen Sinopale4 türünde uluslararası sanatçıları ve sanat uzmanlarını buluşturan etkinlikler bu bağlamda değerlendirilmesi gereken siyasal-ekonomik ve kültürel etkinliklerdir.
Tarihsel, modern ve post-modern süreçleriyle Türkiye’ye özgü bir çağdaş kültür ve sanat yoğunlaşması gerçekleşirken bu yoğunlaşma 1990’lardan bu yana Türkiye’nin bulunduğu bölgeyi de etkilemektedir. Bu süreçte küresel kültür ve sanat sanayinin gerekleri olan  Kültür kurumları arasında yönetişim, sivil toplumun kültür endüstrisi içindeki güçlü konumu, yaratıcı insanı destekleyen altyapılar, kültürel mirasın geleceğe bozulmadan taşınması ve kent dokusu ile insan yaşamı arasında uyumlu ilişkinin sağlanması gibi bir dizi ilkenin özellikle sanatçılar ve sanat uzmanlarının gerçekleştirdiği Sinopale gibi etkinlikler dolayısıyla yerleştiğini izlemekteyiz.
1980’lerde Türkiye’nin devlet odaklı kültür endüstrisi, liberal kapitalizme geçiş, uluslararası iletişim ve etkileşim ağlarının etkisi ve diğer toplumsal siyasal etmenlerin etkisiyle gücünü yitirmeye başladı; Türkiye’nin kültür kenti olma özelliği Ankara’dan İstanbul’a geçti. 1980’deki askeri müdahaleye ve anti-demokratik anayasaya karşın, sanat ve kültür üretiminin giderek özgürleşmesi, bağımsızlaşması ve çeşitlenmesi ilginçtir. Özellikle çeşitli yaratıcılık alanlarındaki (tasarım,  grafik, görsel sanatlar ve performans sanatları) kutuplaştırıcı Modernist kalıntılardan ve biçimcilikten kurtulma, Post-modernizmin yeşermesi ve teknoloji ve bilimden kaynaklanan yeni görsel estetiklerin ortaya çıkışı bunun göstergeleridir. Bu açıdan bakıldığında Sinopale, bu yapının İstanbul dışında da kurulmasına örnek oluşturmaktadır.
90’lardaki küreselleşme rüzgârları Türkiye’ye de ulaştı. Özellikle Türkiyeli göçmenlerin çoğunlukta olduğu AB ülkeleriyle başlayan sanat ve kültür ilişkileri Avrupa aydınlarının ilgisini Türkiye’ye çekti. Modernizmin yalıtılmışlığından ve içedönüklüğünden küreselliğin birlikteliğine ve dışadönüklüğüne geçiş yaşanmaya başladı. Şirketlerin sanat ve kültür merkezleri ve müzelerinin açılması, depolardaki koleksiyonların kitlenin önüne çıkarılması, sanat üretimi ve tüketiminin özel sektör için bir saygınlık ve tanıtım aracı olması, yerel ve uluslar arası kültür/sanat hizmet sektörünün yükselişi (küratörler) ve sanat piyasasının fuar ve müzayedeleri kültür endüstrisinin yatırımcı lehine güçlenmesinin göstergeleridir. 2000’ler AB’nin genişleme ve kültürel bütünleşme politikası çerçevesindeki siyasal ve ekonomik ilişkiler sanatın ve kültürün akışını büyük ölçüde değiştirdi. Süreç 90’larda tam anlamıyla bireysel bir etkileşim ağı üzerinden başlayarak özellikle özel müzeler, güzel sanatlar fakülteleri, sanatçı girişimleri ve kültür sivil örgütler gibi çoğunlukla AB tarafından mali destek sağlanan kurumlarla yakın ilişkide başladı. Etkileşim çoğunlukla küresel ekonomi ve siyaset süreci ile doğru orantılı olarak sürdürülebilmekteydi; böylece kültür bağımsızlığına ve özerkliğine aynı zamanda da özel sektörün ilgisine kavuşmuş oldu. Sinopale bu değişimleri ve bu olanakları zamanında değerlendiren bir etkinlik olarak öne çıkıyor.
Gerçekte 2000’lerin ilk on yılında bu jeopolitik bölgede yaşayan kişiler olarak dünyayı acımasızca iki farklı dinsel gruba ayıran ve ekonomiyi borsa adı altında açıkça formüle eden küresel politikayı edilgen bir biçimde izlemekteyiz. 20.yy boyunca Türkiye’nin içinde ve komşularında farklı demokrasi dönemlerinde yaşayan topluluklar kendi düşüncelerini, önerilerini yahut itirazlarını dile getiremediler, sessizce beklediler.  Günümüzde bu halklar ucu iç savaşa kadar uzanan çeşitli muhalefet türleriyle kaderlerini değiştirmek istiyorlar. Bu yeni sürecin başında en çok göze çarpan eleştiri ve itiraz ise meydan okuyan sanat yapıtlarıyla olayların düzenini irdeleyen, siyasal-toplumsal-ekonomik düzenleri sıkı bir elekten geçirip irdeleyen yorumlayan sanatçılardan geldi.  Bugün, Güney Kafkasya, İran ve Orta Doğu’nun sanatçılarının söylemleri ve yapıt üretimleri 20.yy tarihine (kolonyalizm ve uluslaşma), sosyolojik ve antropolojik gerçeklere, gizli ve uç kültürlerin tezahürlerine, kültürel politikalara ve bu bölgelerdeki farklı Modernizmler içindeki aydınlanmanın değişik düzlemlerine ayna tutmaktadır. AB kültür odaklarının bu bölgelerdeki sanat ve kültüre ilgisi yalnız pazarlama amaçlı değildir: Söz konusu aynada gördüklerine ilgiyle bakıyorlar, çünkü o aynada kendi söylemlerinin eleştirisini de görüyorlar ve tabii isterlerse özeleştiri yapabiliyorlar. Sinopale, ilk etkinlikten günümüze bu gerçeklerin bilincinde olan sanatçıları ve uzmanları davet ederek, gerçekleri, değişimleri ve gelişmeleri tartışmaya açtı.
SİNOPALE, söz konusu süreçte ilkeleri ve işleyişiyle kendisini kanıtlamış bir etkinlik olarak öne çıkmaktadır.
SİNOPALE,  2005’den bu yana şu işlevleri yerine getirmektedir: -Sinop’u Karadeniz bölgesinin tarihsel ve güncel coğrafi stratejik bir kenti küresel sanat ve kültür haritasına yerleştirmiştir; -Kavramsal çerçeveleri, demokratik işleyişi, çoklu işbirlikleriyle ve yöntemleriyle büyük kentlerde gerçekleşen bienallerin karşısına kitleyle yakın etkileşimli, yerel kaynakları ve sorunları irdeleyen, sanatçılarla kitleyi buluşturan bir model oluşturmuştur; -Bienallere katılan yüzlerce uluslararası sanatçı ve sanat uzmanı ve bu kişilerin ülkelerinin diplomatik temsilcileri Sinop’u, kültür ve turizm açısından tanımış ve tanıtmıştır;--Sinop halkı, Sinopale4 etkinlikleri dolayısıyla uluslararası sanat üretimlerini görmek, izlemek, yorumlamak, bunları üretenlerle buluşmak, konuşmak gibi Türkiye’de hiçbir kentin sahip olmadığı bir ayrıcalığa ve belleğe sahip olmaktadır; -Sinop’u 20.yy boyunca bir “cezaevi” kenti olarak belirleyen genel algıyı değerlendirerek ve bu geçmişin gelecek için yararlı bir bellek olarak kabullenilmesini sağlamak için “cezaevi” ve bulunduğu alanın nasıl bir değişim geçirmesi konusunda halkı ve yöneticileri bilinçlendirmek ve bilgilendirmek üzere sergiler, açık oturumlar, seminerler düzenlemiştir.
Sinopale4, Sinop’un bu bölgedeki ve küresel kültür ve sanat sanayindeki konumu için bir altyapı hazırlamıştır. Sinop halkının bu altyapıyı benimsemek ve korumak, yönetimlerin de bu altyapıyı, özenle oluşturulmuş ilke ve amaçları değiştirmeden geliştirmek gibi bir sorumluluğu oluşmuştur. Sinop’un önünde bu bağlamda çok önemli bir olanak vardır: Tarihsel Sinop Cezaevi’nin boşaltıldığından bu yana gündemde olan Karadeniz bölgesi için uluslararası kültür ve sanat merkezine dönüştürülmesi projesi, AB fonları dolayısıyla da daha gerçekçi bir sürece girmiştir. Bu proje, halkın ve yerel yönetimlerin iradesi ve desteğiyle en kısa zamanda gerçekleştirilmelidir. Sinopale4, bu merkez kurulduktan sonra bu kentte nasıl bir uluslararası iletişim ve etkileşim gerçekleşeceğinin bir modelidir. Bizler bu modeli bugüne dek uygulayarak görevimizi yaptık; şimdi bizler özverili çalışmamızın bu cezaevinin uluslararası bir sanat ve kültür merkezine dönüşmesiyle karşılığını almış olacağız. Sanatçılar ve sanat uzmanları olarak hiçbir zaman yitirmediğimiz umudumuz  ve direncimizle bu sonucu bekliyoruz.
BERAL MADRA  2006’DAN BU YANA SINOPALE EKİBİ ADINA