İSTANBUL 2010 AKBA
GÖRSEL SANATLAR YÖNETMENLİĞİ
ETKİNLİK RAPORU
YÖNETMEN: BERAL MADRA
DANIŞMA KURULU: AHMET ÖKTEM (YTÜ, MELİH GÖRGÜN(MSGSÜ, NERMİN SAYBAŞILI (MSGSÜ,
TAYFUN ERDOĞMUŞ (MÜ)
YÖNETMEN YARDIMCILARI: DENİZ ERBAŞ, SERAP ALTUN
ASİSTANLAR
GÜNEŞ NASUHBEYOĞLU,SALİHA KASAP, SİNEM YILMAZ, BURÇAK KONUKMAN, DERYA BAYRAKTAROĞLU, BURAK SALTAN, GÖKER ŞAHİN
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Görsel Sanatlar Yönetmenliği’ nin İstanbul 2010 AKB sürecindeki hedefleri ve stratejisi, günümüze özgü sanat üretiminin, sanatçıların ve sanat uzmanlarının küresel kültür sanayi bağlamındaki işlevleri ve gereksinimleri incelenerek belirlenmiştir. Görsel sanatların çeşitli disiplinlerinde sanatçıların, sanat uzmanlarının ve yaratıcı insanların desteklenmesi ve geniş kitlenin bu üretimleri izlemesi ve benimsemesi, bu üretimlerin açımladığı zihinsel süreçleri deneyimlenmesi gibi amaçlar yönetmenliğin yönettiği ve desteklediği projelerle uygulama sürecine girmiştir.
1- İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ
İstanbul 2010 AKB Kadırga Sanat Üretim Merkezi, yerel yönetimlerin ellerindeki mekân ve lojistik altyapılarını, çağdaş sanat ve kültür alanında güncel yönetim ve işletim modellerine dönüştürebilmelerine model oluşturacak bir merkez olarak tasarlandı. Bu modeli 2008 yılında paylaştığımız Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir projeye 2008 yılında Yenikapı, 2009 yılında ise Kadırga’daki kültür merkezlerini tahsis ederek katkıda bulundu. Fatih Belediyesi tarafından İstanbul 2010 AKB Ajansı Görsel Sanatlar Yönetmenliği’ne tahsis edilen ve 2010 yılı sonuna kadar kültür-sanat faaliyetlerine ev sahipliği yapacak olan binanın iki katlı toplam 1.200 metrekarelik kapalı alanı üretim merkezine dönüştürüldü ve Ağustos 2009’da faaliyetlerine başladı.
İstanbul 2010 AKB Kadırga Sanat Üretim Merkezi, öncelikle sanatçı konaklama programı işlevini görerek İstanbul 2010 Görsel Sanatlar Yönetmenliği ana projelerinden “İstanbul’da Yaşıyor ve Çalışıyor” kapsamında İstanbul’a davet edilen uluslararası altı sanatçının üretim ve çalıştaylarının yanı sıra; Strasbourg ve Yıldız Teknik Üniversiteleri Mimarlık Fakülteleri “Karasurları Projesi” atölyesi, Remdans Proje Topluluğu, Sanem Diyici Projesi “Sonsuz Çarklarda Diyalog”, “Unorthodox” projesi, Aysun Öner “İstanbul Baskısı” sergisi, Kempinski Otel Pascal Robert atölyesi, Kaya Özköprülü heykel üretimi gibi proje ve sanatçılara ev sahipliği yaptı.
İstanbul 2010 AKB Kadırga Sanat Üretim Merkezi’nde ayrıca 1. Sanatçı İnisiyatifleri Buluşması, Sanat ve Arzu Seminerleri, Kültür Yönetimi Formasyon Programı, Gönüllü Programı Eğitimleri, Müze Yönetim ve İşletim Modeli Çalıştayları, Kadırga Mahalle Şenliği, 16. Uluslararası İstanbul Barok Festival Haftası kapsamında “Ortak Paydaları ile Barok Kentlerde Barok Üslup Seminerleri, İstanbul 2010 Okullarda Eğitim Seminerleri, Gülen Yüzler Engelli Tiyatro Topluluğu, Yeşilay Gençlik Tiyatrosu, Michael Laub “İstanbul Portreleri” ve İDOB “Barbaros Balesi” provaları gibi İstanbul 2010 Ajansı projelerinin üretim ve faaliyetleri, İstanbul Time Travel Experiment About Water, Public Idea, AGORA 2010/ Feldstärke International İstanbul, Museum of Found Objects, Klişeleri Kırmak gibi İstanbul 2010
AKBA Görsel Sanatlar Yönetmenliği başvuru projelerinin atölye çalışmaları, “Public Idea” atölyesi sonucunda ortaya çıkacak olan eserlerin yer aldığı bir sergi, İstanbul 2010 AKBA Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği projelerinden “Sultan-ı Seyirlik” Dans Performansı ve “Rimini Protokol” provaları gerçekleştirildi.
İstanbul 2010 AKB Kadırga Sanat Üretim Merkezi’nin bir işlevi de İstanbul’da kamuya ait ilk çağdaş sanat arşivini oluşturması: 2.000 kadar basılı yayından oluşan çağdaş sanat kütüphanesine ek olarak Cem Gencer’in yürütücülüğünde, Çağdaş Sanat Arşivi isimli internet tabanlı sanatçı belgeliği çalışması başlatıldı ve sürdürülüyor.
İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ, kısa sürede ilçedeki tüm eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetim temsilcileriyle etkin bir işbirliği ve iletişim ağı oluşturdu. Bu ağ sayesinde bölgede yaşayan ve merkeze komşu okullarda eğitim gören çocukları ve gençleri hedef alan bir dizi sanat atölyesi başlatıldı: ANTİSERİ "Şipşak Benim Gözlerimle Bak" Fotoğraf Atölyesi, Gül Çağın ile “Sil, Düzelt, Ekle: İstanbul'u Baştan Yarat!” kolaj atölyesi, Ressam Su Yücelle Boyama Atölyesi, Ressam Raziye Kubatla Baskı Atölyesi.
İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ 2010 yılı sonuna kadar atölye, çalıştay, eğitim ve sanat üretimi çalışmalarına devam ederek, uluslararası görünürlüğü olan, işleyen ve üreten bir sanat merkezi modeli olarak yıl sonunda Fatih İlçesine kazandırılmış olacak.
2 - İSTANBUL’DA YAŞIYOR VE ÇALIŞIYOR
Ağustos 2008’de başlatılan proje kapsamında, Avrupa ülkelerinden 6 uluslararası sanatçı, İstanbul üzerine yapıt üretmek ve İstanbullu genç kuşak sanatçılarla çalıştaylar yaparak bu sanatçılarla birlikte yapıt üretmek üzere İstanbul’da yaşamaya ve çalışmaya davet edildi. Ekim 2008- Nisan 2010 sürecinde tüm sanatçılar İstanbul’a geldi, çalıştaylarını gerçekleştirdi ve üretimlerine başladı. Projenin çıktıları olan 6 sanatçının İstanbul için üretecekleri yapıt ile atölye katılımcılarının üretimlerinden oluşacak, İstanbul’un ilk kamusal çağdaş sanat koleksiyonu Ekim 2010’da gerçekleştirilen sergilerle yerel ve uluslararası izleyiciye sunuldu.
ÇALIŞTAYLAR
REMO SALVADORİ / 16 Aralık 2008 – 6 Ocak 2009
Remo Salvadori İstanbul’da 24 sanatçıyla 4 hafta süren yoğun bir çalıştay gerçekleştirdi. Çalıştaya katılan sanatçılardan Ali İbrahim Öcal, Ayşe Doğan, Beyza Tükel, Eser Epözdemir, Ozan Gezer, Özge Enginöz ve Sine Ergün Kadırga Sanat Üretim Merkezi'nde, Hera Büyüktaşçıyan Nakkaş Halı'da, Ayhan Mutlu Feshane Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi'nde, Candan İnan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Haliç Sosyal Tesislerinde 10 Eylül-10 Ekim 2009 tarihlerinde üretimlerini sergiledi.
VİCTOR BURGİN / 7 – 15 Kasım 2009, 27 mart - 14 nisan 2010
Ünlü İngiliz sanatçı ve fotoğraf kuramcısı Victor Burgin, Ahmet Atıf Akın, Can Pekdemir, Deniz Gül, Evrim Kavcar, Koray Kantarcıoğlu, Melisa Önel, Murat Germen, Nazlı Eda Noyan, Serkan Taycan’dan oluşan 9 kişilik bir sanatçı grubuyla fotoğraf imgesinin kuramsal bileşenlerine ağırlıklı verdiği iki aşamalı bir çalıştay gerçekleştirdi. Katılımcılar, sanatçının belirlediği biçimsel sınırlar dahilinde bireysel üretimlerine başladı.
ANTONİ MUNTADAS / 17 Haziran-16 Temmuz 2009
IN BETWEEN-ARADA-TRA SERGİSİ / 20 Ocak – 14 Şubat 2010, Tophane-i Amire Kültür Merkezi
In Between-Arada-Tra isimli sergi, sanatçı Antoni Muntadas’ın 2008 sonbaharında Venedik Iuav Üniversitesi, Laboratoio di arti visive 1 kapsamında Venedik’te (İtalya), 2009 ilkbaharında Massachusetts Institute of Technology Cambridge’de (ABD) ve sonuncusu 2009 yazında “İstanbul’da Yaşıyor ve Çalışıyor” projesi kapsamında İstanbul’da (Türkiye) gerçekleşen üç çalıştayın/seminerin sonuçlarını bir araya getirdi. Antoni Muntadas, İstanbul üzerine gerçekleştirdiği ve üç değişik öğrenci grubunun katıldığı serginin “in Between” başlıklı bölümünde Haseeb Ahmed, Agnes Chang, Linda Ciesielski, Adelaide Fuller, Yesica Guerra, Haruka Horiuchi, Ryan Maliszewski, Ogheneruno Okiomah,
Ryan O’toole, Jess Wheelock ve Aylin B. Yıldırım’ın eserleri, “Arada” başlıklı bölümünde Mehmet Dağ, Özerk Ergenç, Arzu Kuşaslan, Pablo Martinez Muniz, Güneş Oktay, Suat Öğüt, Esen Gökçe Özdamar, Ercan Vural ve Eşref Yıldırım, “Tra” başlıklı bölümünde ise Rajeev Badhan, Clio Casadei, Valentina Ciarapica, Roberta D’angelo, Cinzia Delnevo, Francessco Locatelli, Martina Malventi, Elena Mazzi, Corinne Mazzoli, Francesco Pedrini, Denis Pitter, Giovanni Roccabianca, Claudia Rossini, Giulio Squillacciotti, Chiara Trivelli, Chiara Zenzani, Chiara Vecchiarelli’nin eserleri sergilendi.
PETER KOGLER / 14 – 22 Şubat 2010, 2-5 Haziran 2010
Peter Kogler ve asistanı Manuel Gorkiewicz İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ’nde Bengisu Bayrak, Candaş Şişman, Berkay Tuncay, Sevgi Arı, Merve Şendil, Ahmet Albayrak, İrem Tok ve Özgül Arslan’ın katılımcı olarak yer aldıkları iki aşamalı bir çalıştay gerçekleştirdi. Çalıştayda, sanatçının kendi üretimi ve genelde Avrupa’da çağdaş sanat üretimi ve sanat piyasası üzerine gerçekleştirdiği sunumların yanı sıra katılımcı genç sanatçıların üretimleri üzerine paneller yapıldı ve Peter Kogler’in yürütücülüğünde çatıştay kapsamında yapılacak üretimler için biçim ve içerikler belirlendi.
DANAE STRATOU / 27 Mart -18 Nisan 2010, 26-30 Mayıs 2010
Danae Stratou, Timur Sezgin, Cemile Kaptan, Cem Gencer, Sibel Horada, Nazlı Pektaş ve Yasemin Nur Toksoy’un katıldığı 2 hafta süren çalıştayına, kendi üretimi özelinde kullandığı malzeme ve kavramsal içerik üzerine sunumlarla başladı. Ardından Danae Stratou ve katılımcılar, 2 hafta süreyle İstanbul’un farklı yerlerine keşif gezilerinde bulundu. Katılımcılar “Forest View-Orman Manzaralı” başlığı altında İstanbul’un sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel bileşenleri üzerine bireysel ve ortak üretimler yapmak üzere Danae Stratou’nun yürütücülüğünde üretimlerine başladı.
SOPHIE CALLE / 6-26 Nisan 2010
Sophie Calle İstanbul atölyesine Volkan Aslan, Ani Setyan, Gözde İlkin, İz Öztat ve Seda Hepsev katıldı. Sophie Calle bu süreçte kendi üretimlerini ve özgeçmişini ayrıntılı sunumlarda katılımcılarla paylaştı. Sophie Calle atölyesi sanatçıları bir arada belirledikleri “kontrat” teması üzerinden ortak ve bireysel üretimlerini yine sanatçının yürütücülüğünde başlattılar.
YAPIT ÜRETİMLERİ
REMO SALVADORİ “SÜREKLİ, SONSUZ, ŞİMDİ VAROLAN (Continuous Infinite Present)”
Aralık 2008 – Eylül 2009
Projenin ilk konuk sanatçısı Remo Salvadori İstanbul’a adadığı yapıtını 10 Eylül 2009 tarihinde 3 saat süren bir performansla Arkeoloji Müzesi avlusunda üretti. Müze binası ve Çinili Köşk arasındaki alanda, İtalya’dan gelen iki usta ve diğer yardımcılarıyla, 100 metre uzunluğundaki çelik bir halatı, Antik ustaların bulduğu bir yöntemle birleşme yeri görünmeyen bir çembere dönüştürdüğü üretimine, Cevdet Erek’in müzik performansı eşlik etti. Eylül ayı sonuna kadar Arkeoloji Müzesi avlusunda sergilenen yapıt, daha sonra Gülhane Parkı’ndaki kalıcı yerine taşındı.
ANTONİ MUNTADAS “ÇEVİRİ ÜZERİNE”
Ocak 2009- Ekim 2010, ABD-İstanbul
“İstanbul’da Yaşıyor ve Çalışıyor” projesine davet edilmemle birlikte, hem İstanbul’un medya tarafından nasıl temsil ve inşa edildiğini irdeleyen, hem de içeriden ve dışarıdan bakış açılarının ürettiği mitler ve klişeleri tarayan somut bir proje üzerinde çalışmaya başladım. Günlerce filmler izleyip, okumalar yapıp, uzmanlarla söyleşiler gerçekleştirdikten sonra, projenin “peyzajına” Açık Radyo’yu yerleştirmeye karar verdim. Açık Radyo projenin hem hedefi (nesnesi) hem filtresi (öznesi) olacak. Alternatif ve bağımsız bir girişim olarak Açık Radyo’nun felsefesi, ahlaki ve estetik değerleri görünür kılınacak. Bir yandan Açık Radyo’nun işleyişi belgelenirken, öte yandan da Açık Radyo’da gerçekleştirilecek bir program dizisi ile, bu şehirle ilgili mit ve klişelerin nasıl üretildiği ve tüketildiğiyle ilgili olarak “İstanbullular” arasında bir diyalog zemini oluşturulacak.” Antoni Muntadas Ekim 2009
Antoni Muntadas İstanbul filmi için bugüne kadar Atif Akın, Gülden Kalafat, Ferda Keskin, Feride Çiçekoğlu, Korhan Gümüş, Murat Güvenç, Nezih Erdoğan, Ömer Madra, Şevket Şahinbaş, Tuna Erdem ile röportajlar yaptı, İstanbul’u kullanan 150’ye yakın sinema filmini taradı, İstanbul’da ve son dönemde de Açık Radyo’da çekimler ve bir program dizisi gerçekleştirdi.
AÇIK RADYO’DA “ÇEVİRİ ÜZERİNE: MİTLER VE KLİŞELER” PROGRAM DİZİSİ
21 ocak – 17 mart 2010 tarihleri asarında, İstanbul 94.9 Açık Radyo’de düzenlenen ve koordinasyon ve moderasyonunu Yahya Madra ve Deniz Erbaş’ın üstlendiği programlara Feride Çiçekoğlu, Fırat Genç, Leyla Neyzi, Hanna Rutishhauser, Bülent Küçük, Roni Margulies, Derya Özkan, Banu Cennetoğlu, Ayşe Erek, Cevdet Erek, Fatih Özgüven, Özgür Uçkan, Deniz Tan ve Erhan Üstündağ katıldı.
Muntadas’ın “Çeviri Üzerine: Mitler ve Klişeler” serisinden ürettiği İstanbul filmi, 7 Ekim’de İstanbul Modern’de gerçekleştirilen gala gösterimiyle kamuoyuyla paylaşıldı.
PETER KOGLER
Şubat– Ekim 2010 Viyana - İstanbul
Peter Kogler İstanbul ve Türk kültürünün bu üretimi için çok uygun olması, ayrıca çalışmalarının merkez noktasında kültür olgusunun çok önemli bir yer tutması nedeniyle üreteceği eserin bir “halı” olmasına karar verdi. Üretimi MERİNOS Halıları tarafından gerçekleştirilen halı 22 Ekim-11 Kasım tarihleri arasında Tophane-i Amire’de sergilendi.
DANAE STRATOU “VITAL SPACE İSTANBUL”
Şubat– Ekim 2010 Atina - İstanbul
Danae Stratou 7 ülkeyi kapsayan “Vital Space” projesine dahil edeceği “İstanbul” yapıtının araştırma ve çekimlerini mart-mayıs döneminde İstanbul’da gerçekleştirdi. Sanatçı bu süreçte Anemon Prodüksiyon, Görüntü Yönetmeni Steilos Apostolopoulos ve hava çekimleri için ise Görüntü Yönetmeni Uğur İçbak ile çalıştı. Sanatçının İstanbul projesi 22 Ekim-11 Kasım tarihleri arasında Tophane-i Amire’de sergilendi.
VICTOR BURGİN
Kasım 2009 – Ekim 2010 İstanbul
Victor Burgin, Kasım 2009’daki ilk ziyaretinde yaptığı ön çalışma neticesinde İstanbul üzerine üreteceği yapıtına tema olarak, Sedad Hakkı Eldem’in Şark Kahvesi’ni seçmişti. Sedad Hakkı Eldem’in 1949 tarihinde, bugünkü Swissotel’in arsası içerisinde kalan bina ve çevre düzenlemesinin, arkeolojik bir bakış açısıyla 3D düzleminde yeniden üretimi için Prospectif’ten Can Dinlenmiş ile çalışmalarını başlattı. 3D çalışmasının kaynaklık edeceği bir video ve ses yerleştirmesinden oluşacak yapıtı, 2 – 30 Ekim tarihleri arasında Arkeoloji Müzesi Yıldız Salonu’nda sergilendi.
SOPHIE CALLE
Nisan – Ekim 2010, Fransa - İstanbul
Sophie Calle proje kapsamında bir yapıt üretmek üzere davet edilmesi üzerine, 1994 yılından bu yana üzerinde çalıştığı “Körlük”, “en son” kavramı üzerinden, görme engellilerin kişisel hikayelerinden beslenecek bir fotoğraf ve yazın projesi üzerinde 3 haftalık yoğun bir çalışma gerçekleştirdi. Ünlü müzisyen Stephan Eisher’in de ses kayıtlarıyla katıldığı üretim, 6 Nokta Körler Derneği ve 6 Nokta Körler Vakfı işbirliğiyle yürütüldü. Sanatçının İstanbul projesi Ekim ayında projenin final sergisi kapsamında 1-31 Ekim tarihleri arasında Sanat Limanı’nda sergilendi.
4- TAŞINABİLİR SANAT
Taşınabilir Sanat projesi, Avrupa Kültür Başkentliğinin, kültür-sanat altyapılarının geliştirilmesi ve geniş kitlelerin sanata erişiminin kolaylaştırılması ilkeleri temel alınarak şekillendirildi. Taşınabilir Sanat, 39 ilçeli, 13 milyon nüfuslu İstanbul’da, sadece merkezi konumdaki üç ilçede oldukça kısıtlı bir izleyici kitlesine sunulan çağdaş sanat üretiminin şehrin geneline yaygınlaştırılması amacıyla Eylül 2008’de etkinliklerine başladı.
2008’den bu yana Büyükçekmece, Caddebostan, Eyüp, Fatih, Haydarpaşa, Kartal, Kemerburgaz, Küçükçekmece, Tophane, Tuzla, Ümraniye ve Zeytinburnu’nda belediyelerin mevcut kültür-sanat altyapılarına işlerlik kazandırıldı. Bu ilçelerde Temmuz 2010 itibariyle 14 sergi paketi kapsamında, toplam 155 sanatçı ve küratörün katılımıyla 33 sergi, 6 atölye ve 3 performans gerçekleştirildi. Etkinliklere ilçelerden yaklaşık 350.000 ziyaretçi katıldı.
Taşınabilir Sanat projesi, kamunun elindeki mevcut sanat altyapılarının çağdaş sanat üretimleriyle uyumlu olarak kullanımı, ilgili kamu personelinin güncel meslek pratikleriyle tanıştırılması, kamu kaynağıyla ve kamusal yapılarda küratör ve sanatçı üretimlerinin desteklenmesi ve sanat üretiminin daha geniş halk kitleleriyle paylaşılması için sürdürülebilir ve işlevsel bir kamusal program modeli üretti ve hayata geçirdi.
Kentin merkezini oluşturan ilçelerde, özerk ya da özel kurumsal yapılar ve kısıtlı bir izleyici kitlesi içerisinde üretilen ve görünür olan sanatçılar, sanat üretimi, ve sanat ortamına emek veren tüm taraflar, Taşınabilir Sanat projesi ile İstanbul’un merkeze uzak ilçelerinde farklı izleyici gruplarıyla etkileşime girme, üretimlerini kamusal bağlamda sergileme ve yeni izleyici kitleleriyle karşılaşma deneyiminin bir parçası oldu.
2010 YILI TAŞINABİLİR SANAT ETKİNLİKLERİ
Proje 8 / Şu Anda BuradasınızKüratör: ANTİSERİ
Sanatçılar: Hakan Cingöz, Sibel Diker, Gökçe Er, Feryal Özen, PET05, Ilgın Seymen, Gökçe Sezen, İrem
Tok, Zafer Uçuncu ve Özlem Uzun
Tuzla İdris Güllüce Kültür Merkezi / 19 Şubat - 20 Mart 2010
Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi / 23 Haziran – 26 Temmuz 2010
Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi / 8 Ekim – 7 Kasım 2010
Proje 9 / Çok Güzel
Küratör: Fatih Balcı
Sanatçılar: Coşkun Sami, Denizhan Özer, Fatih Balcı, Gül Ilgaz, Güler Güngör, Hülya Küpçüoğlu, Kurucu Koçanoğlu, Maria Sezer, Mehmet Kavukçu, Nazan Azeri, Selahattin Yıldırım, Serpil Kapar, Sibel Balcı, Şakir Gökçebağ, Şinasi Güneş
Büyükçekmece Kervansaray / 3 - 31 Mart 2010
Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi / 14 Mayıs - 3 Haziran 2010
Küçükçekmece Cennet Kültür Merkezi / 3 – 26 Kasım 2010
Proje 10 / Amber Seçkisi
Küratör: Ekmel Ertan
Sanatçılar: Ekmel Ertan, Luca Feril&BİS, Mahir Yavuz & Ebru Kurbak, Nagehan Kural & Selin Özçelik
Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi / 16 Haziran- 16 Temmuz 2010
Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi / 16 Haziran – 16 Temmuz 2010
Halkalı Kültür ve Sanat Merkezi / 2 – 22 Kasım 2010
Proje 11 / Taşınabilir Sınırlar
Koordinatörler: Volkan Aslan, Yusuf Algül
Sanatçılar: Funda Alkan (Dokuz Eylül Üniversitesi), Aysel Alver (Hacettepe Üniversitesi), Sevgi Arı (Anadolu Üniversitesi), Güven Bozkurt (Mersin Üniversitesi), Ersan Deveci (Dokuz Eylül Üniversitesi), Zümra Hecan (Mersin Üniversitesi), Abdülaziz İnce (Dicle Üniversitesi), Çağda Kavak (Dicle Üniversitesi), Sema Kayaönü (Dokuz Öylül Üniversitesi), Dilay Koçoğulları (Çanakkale Üniversitesi), Görkem Kutluer (Hacettepe Üniversitesi), Gülsüm Özkaracadağ (Dicle Üniversitesi), İbrahim Yıldız (Çukurova Üniversitesi)
Haydarpaşa Garı / 22 Nisan - 6 Mayıs 2010
Proje 12 / Uluorta
Küratörler: Derya Yücel (Türkiye), Sabina Shikhlinskaya (Azerbaycan)
Sanatçılar: Else Leirvik (Norveç), Eli Glader (Norveç), Nezaket Ekici (Almanya), Hatice Karadağ (Türkiye), Gül Ilgaz (Türkiye), Kezban Arca Batıbeki (Türkiye), Bahar Behbani (İran-Abd), Rena Effendi (Azerbaycan), Sofia Cherkezishvili (Gürcistan), Ayşe Böhürler (Türkiye), Yeşim Ağaoğlu (Türkiye)
Sanat Limanı / 19 Haziran – 19 Temmuz 2010
Proje 13 / Küçük Kara Balığı
Düzenleyenler: EMAA, Akdeniz-Avrupa Sanat Derneği ve EKATE, Kıbrıs Güzel Sanatlar Odası
Sanatçılar: Serhat Selışık- Doğuş Bozkurt, Mustafa Erkan, Zehra Şonya, Özgül Ezgin, Grup 102, Klitsa Antoniou, Vicky Pericleous, Tatiana Ferahian, Katarina Attalidou, Melita Couta, Yiannos Ecokomou, Adi Atassi, Andreas Savva, Yioula Xatzigeorgiou, Nikos Kouroussis, Lia Lapithi
Sanat Limanı / 19 Haziran – 19 Temmuz 2010
Proje 14 / Heyday
Küratör: Altı Aylık
Sanatçılar: Yeni Anıt, Anna Heidenhain, Marisa Maza, Volkan Aslan, Antonio Cosentino, Gamze Özer, Tayfun Serttaş, İnci Furni, İrem Tok ve Suat Öğüt
Ümraniye Atakent Kültür Merkezi / 22 Haziran – 18 Temmuz
Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi / 3 Eylül – 3 Ekim 2010
Sefaköy Kültür Merkezi / 4 – 24 Aralık 2010
Proje 15 / İstanbul’da Olmak, İstanbullu Olmak
Sanatçı: Kaya Özköprülü
Caddebostan Dalyan Parkı / 10 Temmuz – Aralık 2010
Proje 16 / Fraktal Çiçekler
Sanatçı: Miguel Chevalier
Sanat Limanı / 5 – 15 Kasım 2010
Boğaziçi Üniversitesi / 25 Kasım – 5 Aralık 2010
Proje 17 / Record Construct (Kaydet, İnşa et)
Sanatçılar: Felice Hapetzeder ve Jenny Berntsson
İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ / 8 – 27 Ekim 2010
Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi / 28 Ekim – 3 Kasım
Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi / 13 – 19 Aralık
Proje 18 / O Bir İstanbullu
Sanatçılar: Sakine Çil ve Ülkü Gezer
Aralık 2010
Bakırköy, Beşiktaş, Üsküdar, Eminönü, Kadıköy’de reklam panolarında görülebilen İstanbullu portreleri
Proje 19 / İzlenebilir Sanat
Sanatçılar: Ali Ekber Kumtepe, Orhan Karakaplan, Volkan Aslan, Mehmet Ali Uysal
Aralık 2010
Taksim, İstiklal Caddesi, Kadıköy, Pierre Loti meydanlarında, turist kameralarından izlenebilen performans ve yerleştirmeler
5- BAŞVURU PROJELERİ
FOTOGRAF GEÇİDİ – İSTANBUL 2010
Gültekin Çizgen
Fotograf Geçidi: İstanbul 2010 Projesi, binlerce yıldır önemli bir kültür, sanat ve yaşam merkezi olan İstanbul’un çağımızın en önemli sanatlarından biri olan fotoğrafçılık ile belgelenmesi ve gelecek kuşaklara kalıcı eserler bırakılmasını amaçlıyor. Sanat yönetmenliğini ve küratörlüğünü Gültekin ÇİZGEN’in, organizasyonunu Cenk GENÇDİŞ’in yaptığı proje, FOTOTREK FOTOGRAF MERKEZİ çatısı altında gerçekleştirildi.
Eylül 2009 – Aralık 2010 tarihleri arasında gerçekleşecek olan projenin temel etkinliği, FOTOTREK FOTOGRAF MERKEZİ’nin İstiklal Caddesi Mısır Apartmanı’ndaki galerisinde gerçekleştirilmektedir. Türk ve yabancı fotoğrafçıların çalışmalarına yer verilen toplam 16 sergide, her serginin katalogu da yayınlanmaktadır.
Sergiler dışında ayrıca İstanbul temalı fotoğraf gösterileri ve söyleşiler, fotoğraf dünyasının önde gelen isimlerinin katılacağı atölye programları, İstanbul Sanat ve Fotoğraf Seminerleri, Çocuklar için Fotoğraf Atölyeleri ve sergi okuma günleri gerçekleştiriliyor. Sergi Okuma Günlerinin deşifreleri ve Fotoğraf Sergilerinin de özel albümleri projenin yayınları arasında bulunuyor.
FOTOTREK FOTOGRAF MERKEZİ önümüzdeki süreçte sergiler, sergi okumaları, seminerler, atölyeler ve gösteriler ile etkinliklerine devam edecektir.
www.fototrek.com
AMBER, SANAT VE TEKNOLOJİ PLATFORMU
amberPlatform
Ekmel Ertan
Kasım 2010
Teknolojinin gündelik hayatımızdaki egemenliği artarak sürerken estetik yaratıcılığımızı nasıl dönüştürüyor? Sanat ve teknolojinin kesiştiği estetik yaratıcılık alanında çalışmak amacıyla kurulan Amber projesi, ifade aracı ve ortamı olarak yeni teknolojileri kullanan sanatsal üretimleri desteklemeye ve bu alanda üretim yapmaya devam ediyor. Amber, Sanat ve Teknoloji Festivali (amberFestival) ile Amber, Sanat ve Teknoloji Konferansı'nın (amberKonferans) kurumsallaştırılması , İstanbul merkezli Doğu'ya ve Batı'ya uzanan uluslararası bir sanat ve teknoloji ağının oluşturulması(amberNetwork) ile bu alandaki sanatsal ve akademik üretimler için uluslararası bir altyapı oluşturacak Amber, Sanat ve Teknoloji Platformu'nun (amberPlatform)kurulması, projenin üç yıla yayılan faaliyetleridir.
BIS (Beden İşlemsel Sanatlar Derneği) tarafından yürütülen AMBER, SANAT VE TEKNOLOJİ PLATFORMU her yıl Kasım ayının ikinci haftası düzenlenen AmberFestival ve AmberKonferans ile sanat ve teknoloji kesişiminde sanatçı, akademisyen ve araştırmacılarla birbirinden ilginç çalışmalarını İstanbul'da buluşturuyor. İstanbul merkezli ve bölgesel ağırlıklı bir ağ olan AmberNetwork, toplantılar ve ağ işbirlikleri ile sanat ve teknoloji alanında uluslararası zeminde etkinliklerini sürdürüyor. Amber 2010 yılında faaliyete geçen yeni merkezi amberPlatform ile eğitim, üretim ve sanatçı konaklama programlarını da başlattı.
Anna Lindh Vakfı tarafından desteklenen disiplinlerarası proje "Luna Park", Dortmund, Münih ve İstanbul'da Amber ve Artscenico ortaklığında yürütülüyor. Ayrıca, Amber 2010 ve 2011 yılları içersinde, üç Avrupa Topluluğu projesinde ortak olarak çalışmalarını sürdürüyor.
AmberFestival ve amberKonferans'ın 2010 senesi teması "VERİKENT" olarak belirlendi; sanatçı, akademisyen ve araştırmacılara yönelik iki çağrı yayınlandı. daha fazla bilgi http://www.amberplatform.org adresinde bulunabilir.
CUMA Ertesi ETKİNLİKLERİ - İstanbul Ses Turu
¨cˇu’m„a* Güncel Sanat Ütopyaları adına Ece Pazarbaşı
Kasım – Aralık 2010
CUMA Ertesi ETKİNLİKLERİ - İstanbul Ses Turu, aynı şehirde yaşayan insan sayısı kadar, hatta bu kişilerin değişik ruh halleri kadar farklı İstanbul kenti olması durumunun altını çizerken, diğer yandan da yeryüzünde metropolleşmiş kentlerin kapsam ve içeriklerinin aynılaşmasını da işaret ediyor. Proje, metropollerin benzerliklerini ve benzer düzenler içermesini temel alarak, özellikle bir kent için yapılmış olan bir ses turunun başka bir kentte de uygulanabileceğini gösterdi. Bu metropollerin birbirlerine benzerlikleri ne derecedir? Gerçekten bir şablonla (bu projede ses turu ile) birbirlerine bağlandıklarında benzerlikler nelerdir? Farklılıklar neleri hissettirir? Bu ses turlarında hissedilen şeyler ve elde edilen deneyimler kent değiştikçe değişir mi? Bu kentsel örtüşmelerin ve ayrışmalar İstanbul, Berlin ve Rotterdam kentlerinde düzenlenen ses turlarının sonuçlarıyla belgelendi.
2009 yılında CUMA, bu projenin ilk bölümünü, farklı İstanbul perspektiflerini kamuya ve Uluslararası İstanbul Bienali'nin yerli ve yabancı izleyicilerine geniş bir açıdan ulaştırmayı hedefledi. İstanbul yalnız sanatçıların gözünden değil, tasarımcıların, şehir plancılarının ve esnafın sesinden tanımlandı. Bu doğrultuda davet edilen Cevdet Erek (sanatçı), Suat Öğüt (sanatçı), Roomservices (bir moda tasarımcısı ve bir şehir plancısı) ve Ergun Tükel (café işletmecisi) kendi İstanbullarını anlatan, ancak katılımcıyı içine aldığında bütünlenmiş bir iş haline gelecek ses turları ürettiler. Böylece katılımcı olmadan işlemeyen, fakat olduğunda bile verilen tüm yönlendirmelere karşın yine de farklı bir yol, bir gidiş, başka bir İstanbul gösteren bir deneyim amaçlandı. Böylece katılımcılar her turda sanatçı ve tasarımcı ile ya da şehir plancısı ve esnaf ile birlikte bir bütün olarak bir performans gerçekleştirdi.
www.c-u-m-a.org
KENT VE SANAT 2010
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi
Proje konsepti: M. Mahir Namur, Proje Koordinatörü: T. Melih Görgün
Urban Trials: “İstanbul-Munich Trial Version 0.1”
İstanbul ile Avrupa kentleri arasında yeni sanatsal köprüler kurmayı amaçlayan Kent ve Sanat projesi, 2008 yılından bu yana yüzlerce genç sanatçıyı bir araya getirerek kentleri üzerine düşünmeyi ve yapıtlar üretmeyi teşvik ediyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin liderliğinde geçtiğimiz yıl Londra St. Martin School of Art, Viyana Sanat Akademisi ve Malmö Üniversitesi, Mersin ve Marmara Üniversiteleri Güzel Sanatlar Fakülteleri ortaklığıyla Türkiye ile AB arasında Sivil Toplum Diyalogunu Geliştirme Programı kapsamında başlayan Kent ve Sanat projesi, bu yıl İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti desteğiyle Münih ve İstanbul’daki etkinliklerle devam ediyor.
Proje kapsamında Münih Güzel Sanatlar Akademisi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi eğitmen ve öğrencileri önce Münih’te sonra İstanbul’da sanatsal araştırma ve atölye çalışmaları için buluşuyorlar. Farklı kültür ve disiplinlerden sanatçı ve tasarımcıların bir arada çalıştıkları bu proje, hem öğretim elemanlarının, hem de genç sanatçı ve tasarımcıların kendi alanlarına kültürler arası ve
disiplinler arası bakış açıları ile bakmalarını sağlıyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti sürecinde kurulan kültürel ilişkilerinin kalıcı olmasında, genç sanatçılar arasında kurulacak işbirliklerinin rolünün büyük olduğunu savunan bu proje sayesinde Avrupa’nın birçok üniversitesi ile yeni ilişkiler kuruluyor ve genç tasarımcıların bu kurumsal ilişkilerin sürdürülebilirliğini sağlaması hedefleniyor.
Kent ve Sanat projesi, şimdiye dek 120 genç sanatçının Avrupalı meslektaşlarıyla bir araya gelmesini, birlikte düşünmesine, çalışmasına ve üretmesine olanak sağladı ve yeni kentlerle bu buluşmalar devam edecek. Genç sanatçılar, geziler, seminerler, atölye çalışmaları ve tartışmalar ile on gün boyunca her yönüyle İstanbul ve Münih’i yaşayıp incelediler ve ortaya çıkan çalışmaları Münih ve İstanbul’da sergilediler.
SANATIN ANADOLU AYDINLANMASI
Sanatın Anadolu Aydınlanması projesi fikri Ali Akdamar tarafından tasarlanmıştır. Projenin oluşturulması ve günümüze kadar süren tüm yürütme ve organizasyon çalışmaları ise Live Sanat Ailesi tarafından desteklenmektedir. Projenin danışma kurulunda Ali Akdamar, Refik DurbaĢ, Devrim Erbil, Adem Genç, Ara Güler, Ferit ÖzĢen, Leyla Pınar, Tilbe Saran, Gürol Sözen, Erkal Yavi yer almaktadır.
Anadolu uygarlıklarının günümüz sanatına etkisi, kültürel birikim bağlamında bu uygarlıkların değerlendirilmesi, bu birikimden yola çıkarak ortaya çıkan ürünlerin evrenselliğinin sorgulanması ve Anadolu'da bulunan üniversitelerin güzel sanatlar bölümlerine bir açılım sağlayarak aydınlatıcı bir sanat hareketi başlatılması hedeflenmiştir. Proje ile İstanbul’u oluşturan kozmopolit dokunun kaynağına inip, orada binyıllardır birikmiş olan kültürü ortaya çıkararak farkındalık yaratmayı amaçlanmaktadır.
Çalışmalarına 2008 yılında başlanmış olan proje kapsamında, 15 Anadolu üniversitesinde tanışma toplantıları ve atölyeler gerçekleştirilmiş, bu sürecin sonunda projeye Ankara, Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Konya, Tokat, Van, Hatay, İzmir, İstanbul, Kütahya, Mersin, Samsun ve Sivas’tan toplam 17 üniversite dahil edilmiştir. 2 yılı bulan bu hazırlık sürecinin ardından 2010 yılı itibariyle Sanatın Anadolu Aydınlanması projesinin çıktılarını oluşturan sergiler hayata geçirilmeye başlanmıştır.
Sergi takvimi:
Nisan: Dokuz Eylül Üniversitesi (The Marmara Pera Sanat Galerisi)
Mayıs: Dicle Üniversitesi (The Marmara Pera Sanat Galerisi), Selçuk Üniversitesi (Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi)
Haziran: Cumhuriyet Üniversitesi (The Marmara Pera Sanat Galerisi), Hacettepe Üniversitesi (Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi), Kıbrıs Grubu (Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi)
Temmuz: İstanbul 2. Grubu (Tophane-i Amire Kültür Merkezi), Atatürk Üniversitesi (Tophane-i Amire Kültür Merkezi), Mersin Üniversitesi (Tophane-i Amire Kültür Merkezi), Dumlupınar Üniversitesi (Tophane-i Amire Kültür Merkezi)
Eylül: Anadolu Üniversitesi (Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi), Dokuz Eylül Üniversitesi (Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi), 19 Mayıs Üniversitesi (Beyoğlu Sanat Galerisi), İstanbul 1. Grubu (Türk İslam Eserleri Müzesi)
Ekim: Uludağ Üniversitesi (The Marmara Pera Sanat Galerisi), 100. Yıl Üniversitesi (The Marmara Pera Sanat Galerisi)
Kasım: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (The Marmara Pera Sanat Galerisi)
Aralık: Mustafa Kemal Üniversitesi (The Marmara Pera Sanat Galerisi)
İSTANBUL “OTHERWISE”
Mart - Temmuz 2010
Proje Reklam A.Ş.
“İstanbul Otherwise”, PROJE A.Ş. tarafından İstanbul’u “başka türlü anlatmak” fikrinden yola çıkarak hazırlanan eğitim amaçlı bir tasarım sergisi projesidir. İstanbul Otherwise”, İstanbul’un belleğinde yer etmiş belli başlı kültürlerin etkilediği/oluşturduğu yedi nesneyi, uluslararası platformda çalışan yine yedi Türk tasarımcısının “kültürel sürdürülebilirlik” kavramından yola çıkarak yorumladığı çağdaş tasarımlarla yeniden ele aldı. Tasarımcıların yaklaşımında geçmişe ait kültürel varlıklara ve sahip oldukları temsil ettikleri değerlere yönelik bilincin artması, kültürel sürdürülebilirlik, yaşam pratiklerinde samimi ve işlevsel bir fark yaratma potansiyeli, nesnenin tarihsel ve toplumsal boyutu ve geleneksel kimliği belirleyici olmuştur.
Bu yedi tasarım akademik platformlarda konuşulmak, tartışılmak ve yorumlanmak için Avrupa’nın önemli üç tasarım üniversitesinde sergilenmiştir. “İstanbul Otherwise” için seçilen, İstanbul’un geleneksel yaşamını özetleyecek her bir zaman dilimini, her bir kültürü, her çeşit zevki ve töreni temsil eden bu nesneler tespih, Türk kahvesi fincanı, beşibiryerde, rahle, lokumluk, hamam seti ve boyacı sandığından oluşuyor. Bu yedi nesne, Erdem Akan, Ayşe Birsel, Ela Cindoruk, Meriç Kara, Defne Koz, Tanju Özelgin ve Koray Özgen tarafından yorumlanarak sergilenmek üzere bire bir uygulandı. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi’nin desteği ve işbirliği ile tarihçeleri araştırıldı. “İstanbul Otherwise”, Domus Academy ve Bauhaus Universitat Weimar’dan yedişer öğrenciyi İstanbul’da misafir etti. Misafir öğrenciler bu deneyimi paylaşarak sergi için belirlenen akademik danışmanlar eşliğinde “İstanbul Otherwise” objelerini yeniden tasarladılar, sunumlarını yaptılar ve üç genç tasarımcı jüri tarafından ödüllendirildi.
Proje Milano, Italya Domus Academy (23 Mart 2010 - 12 Nisan 2010), Weimar, Almanya Bauhaus
Universitat Weimar (16 Nisan 2010 - 11 Mayıs 2010), İstanbul, Türkiye Yıldız Teknik Üniversitesi (18
Mayıs 2010 - 31 Mayıs 2010) ve Sanat Limanı ( 19 Haziran 2010 – 18 Temmuz 2010) izlerkitleye
sunuldu.
10. AKDENİZ SANAT OKULLARI BULUŞMASI
Mayıs 2010
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında, Akdenizli genç sanatçı ve tasarımcılar Mayıs ayının
ilk haftasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde İstanbul’da buluştu.
MSGSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi ile ECUME’ın organizasyonunda, Akdeniz Havzası’nda yer alan
ülkelerde yüksek öğretim düzeyinde sanat eğitimi veren otuz kurum, 03-08 Mayıs 2010 tarihleri
arasında İstanbul’da bir araya geldi. “Turkuaz, Deniz ve Toprak” teması çerçevesinde, geçmişlerinden
ve yaşadıkları coğrafyadan kaynaklanan kültürel benzerliklere sahip katılımcılar, birlikte ürettikleri
eserlerle İstanbul’da kalıcı izler oluşturdu.
Buluşmaya Katılan Okullar:
University of Provence, Department of Plastic Arts / Aix en Provence, Higher School of Fine Arts / Aix
en Provence, Faculty of Fine Arts / Alexandrie, Higher School of Fine Arts / Algiers, University of
Jordan, Faculty of Fine Arts / Amman, Hacettepe University, Faculty of Fine Arts / Ankara, University
of Provence , Satis Department / Aubagne, Art School Of Athens / Athens, Regional School of Fine
Arts / Batna, Lebanese University, Institute of Fine Arts / Beirut, Institute of Applied Arts / Damascus,
University of Damascus, Faculty of Fine Arts / Damascus, Atatürk University, Faculty of Fine Arts /
Erzurum, Anadolu University, Faculty of Fine Arts / Eskisehir, Academy of Fine Arts / Genoa, Mimar
Sinan Fine Arts University, Faculty of Fine Arts / İstanbul, Marmara University, Faculty of Fine Arts /
İstanbul, Dokuz Eylül University, Faculty of Fine Arts / Izmir, University of Lisbon, Faculty of Fine Arts /
Lisbon, Higher School of Fine Arts / Marseille, Regional School of Fine Arts / Mostaganem, Art
Academy / Ramallah, University of Sarajevo, Academy of Arts / Sarajevo, Faculty of Fine Arts /
Seville, University of Split, Academy of Arts / Split, National Institute of Fine Arts / Tetuan, University
of Tirana, Academy of Arts / Tirana, Higher School of Fine Arts / Toulon, High Institute of Fine Arts /
Tunis, Academy of Fine Arts / Venice
2010 Yılında İstanbul’da onuncusu gerçekleşen Akdeniz sanat okulları buluşmasında, bir hafta
süresince konuk sanat okullarının yönetici, öğretim elemanı ve öğrencileri ile fakültenin öğretim
elemanları, öğrencileri çeşitli sanat disiplinlerinde yirmi altı farklı atölye çalışmasında birlikte çalıştı,
bilgi, deneyim ve sanat görüşlerini paylaştı. Bu paylaşım, atölyelerde üretilen öğrenci çalışmalarından oluşan ve Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi’nde 7-21 Mayıs 2010 tarihleri arasında yer alan “Sonuç Sergisi” ile izlerkitleye sunuldu. MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi, bu organizasyon sürecinde de, başta İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı olmak üzere yerli ve yabancı kurumlarla gerçekleştirdiği saygıya dayalı işbirlikleri ile tüm hedeflerine ulaşmıştır. Sanat eğitimine sağladığı yararların yanı sıra 10. Akdeniz Sanat Okulları Buluşması, kurumun vermekte olduğu sanat eğitimini, Türk kültür ve sanatını tanıtmış, düşünme ve çalışma yöntemlerini, Türk misafirperverliğini en iyi şekilde göstermiştir. Etkinlik süresince ve sonrasında tüm konuklar İstanbul’da geçirdikleri bu yoğun hafta sonunda çok iyi intibalarla, övgü ve teşekkürlerle ülkelerine dönmüştür. Bir hafta süre ile tüm Akdeniz havzasında verilen sanat eğitimi anlayışlarının, tekniklerinin ve yaklaşımlarının paylaşıldığı atölye çalışmalarındaki birlikte üretme süreci, Akdenizli gençleri birbirine yakınlaştırmış, farklılıklarını ve benzerliklerini keşfetme olanağı sunmuş ve uzun süreli ilişkilerin kurulmasını sağlamıştır. Gençler gibi sanat kurumları da birbirlerine yakınlaşmış, okul yöneticilerinin gerçekleştirdiği toplantılarda kurumlar arası ikili ve çok ortaklı işbirliği anlaşmaları görüşülmüş ve protokol imzalanmıştır. Buluşma haftasında kurulan ilişkiler, işbirliği anlaşmaları, öğrenci çalışmaları, sergiler ve güzel anıların yanı sıra en kalıcı iz, hazırlamakta olduğumuz etkinlik yayını “Turkuaz Kitap” olacaktır.
KLİŞELERİ KIRMAK 3. BÖLÜM: DOĞU’DAN BATI’YA İMGELERİN ORTAK ANLAYIŞI
Mayıs – Haziran 2010, Kasım 2010
Veronika Bernard
“Klişeleri Kırmak”; Leopold-Franzens Üniversitesi (Innsbruck/Avusturya), İstanbul Kadir Has Üniversitesi (Sosyal Bilimler Fakültesi), İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi ve Notre Dame Üniversitesi (Beyrut/Lübnan) işbirliğiyle “iç içe geçmiş kültürler” olgusuna odaklanan, kültürel araştırmalar odaklı bir projedir. Proje, toplumsal “klişeler” ile ilgilenmekte ve bu kalıplaşmanın ürünlerine, aynı zamanda klişeleşme süreçlerinde de etkin olan mekanizmalarla bunların üretime açılmasına odaklanmaktadır. Proje, Doğu’nun ve Batı’nın edebiyatta, medyada ve günlük hayatta yer alan kendilerine dönük algılarını karşılaştırarak klişe temelli algıları sarsmayı amaçlamaktadır. Proje, 2007 yılında Innsbruck ve Kufstein’da; 2008 yılında Bonn ve İstanbul’da; 2009 yılında ise Roma, Antwerp ve Wörgl’de gösterilmiştir. Proje çerçevesinde “Doğu’dan Batı’ya İmgelerin Ortak Anlayışı” sergisi ve aynı temalı uluslararası konferans; Oskar Ters’in yürüttüğü yaratıcı yazın çalıştayları; ve “İstanbul Crossroads Specials” göç konulu film gösterimleri Mayıs ve Haziran aylarında Kadir Has Üniversitesi, Depo ve Avusturya Lisesi gibi farklı mekânların ev sahipliğinde İstanbul’daydı. Klişeleri Kırmak: Doğu’dan Batı’ya İmgelerin Ortak Anlayışı başlıklı konferans 22-26 Ekim 2010 tarihleri arasında İstanbul 2010 Kadırga Sanat Üretim Merkezi’nde gerçekleştirildi.
www.breaking-the-stereotype2009-2010.over-blog.org
5. ÖĞRENCİ TRİENALİ
Haziran 2010
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Prof. Nazan Erkmen Dekan
Uluslararası alanda tüm dünyada kendini tanıtmayı başaran MARMARA ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ bu yıl 5nci Uluslararası Öğrenci Trienali’ni İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri kapsamında dünyanın 4 kıtasından katılan 46 ülke, 94 kurum, 500'ü aşkın öğrenci ile kutladı.
Açılış 7 Haziran 2010 tarihinde Acıbadem Fakülte Kampüsü’nde yer aldı. 8 – 9 Haziran 2010 tarihlerinde fakülte konferans salonunda “Doğunun Batısı, Batının Doğusu: Sanat ve Tasarımda Yeni Yaklaşımlar” Sempozyumu ve Film Günleri gösterimi yapıldı.
İstanbul 2010 Kültür Başkentinin en geniş kapsamlı ve coşkulu projeleri arasında yer alan bu önemli buluşmanın amacı; dünyanın çeşitli renklerini, değişik sanat anlayışlarını, değişik sanat eğitim metotlarını gençlerin sanat ürünleri ile kıyaslayabileceği Asya ve Avrupa yakasında geniş kapsamlı sergiler açmak, ayrıca “Batının Doğusu, Doğunun Batısı: Sanat ve Tasarımda Yeni Yaklaşımlar” başlıklı sempozyumda sanatın, sanatçının Doğu ve Batı’daki yerini ve yeni teknolojilerin de Batı ve Doğu’yu nasıl etkilediği tartışılması idi. Ayrıca sanatın Türkiye’de, İstanbul’un Batısında ve Doğusunda da nasıl bir yeri olduğu da gündeme geldi.
Trienale katılan olan ülke ve kurumlar, Academy of Fine Arts, Tirana/ Albania, The Academy of Fine Arts Vienna, Webster University/ Austria, National Art School Sydney/ Australia,
Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası, Medeniyet ve İncesanat Üniversitesi, Bakü/ Azerbaijan, Belarus State Unıversıty / Belarus, Academy of Fine Arts Hasselt, Royal Academy Of Fine Arts-Artesis University College, Academie Haspengouwse Beeld, Provinciale Hogeschool Limburg, Ensav La Cambre, Katholieke Hogeschool Mechelen / Belgium, International University of Sarajevo / Bosnia Herzegovina,
Natıonal Academy Of Art, Sofia / Bulgaria, Tafa, Tianjin Academy of Fine Arts, Hangzhou Normal University / China, Film and TV School, Prague (FAMU) / Czech Republic, Alexandria University / Egypt, Newcastle University, University of Leeds, Manchester Metropolitan University / England,
University of Design, Helsinki / Finland, Ensad, Ecole Nationale Superieure Des Arts Decoratifs, ENSB-A, Ecole Nationale Superieure Des Beaux-Arts De Paris / France, Berlin-Weissensee School of Art, University of Essen, Duisburg, Filmakademie Baden-Württemberg, Burg Giebichenstein Hochschule für Kunst und Design, Halle / Germany, Academy of Drama and Film in Budapest / Hungary, Kala Bhavana, Visva Bharati University, Santiniketan / India, University of Art, Tehran, Islamic Azad University of Tabriz / Iran, Holon Institute of Technology,
The Neri Bloomfield School of Design / Israel, Accademia Dı Belle Arti L’aquila, Accademia Albertina Delle Belle Arti, Torino, Accademia Di Belle Arti Firenze, Accademia Di Belle Arti Di Roma / Italy, University of Jordan / Jordan, Kazakhstan State University / Kazakhstan, Kyrgyzstan, University of Prishtina / Kosovo, Art Academy of Latvia / Latvia, The State University of Tetovo / Macedonia, Universiti Sains Malaysia / Malaysia, MGI Faculty of Visual Arts / Mauritius, Escuela Nacional De Artes Plásticas / Mexico, Sandberg Institute, Aki Artez Institute of the Arts / Netherlands, Pontificia Universidad Católica Del Perú / Peru, Wroclaw Sztuk Pieknych Academia (Eugeniusz Geppert), Academy of Fine Arts in Gdansk / Poland, Douro Biennial / Portugal, Russia, University of Nova Gorica, School of Art / Slovenia, Dankook University / South Korea, Easd, Escola De Arte e Superıor De Deseno De Ourense, Easd, Escola De Arte e Superior De Deseno De Valencia / Spain, Haute Ecole D’art Et Design Geneve (HEAD) / Switzerland, Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Atatürk Üniversitesi, Erzurum, Balıkesir Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Ankara, Beykent Üniversitesi, İstanbul, Bilkent Üniversitesi, Ankara, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya, Erciyes Üniversitesi, Kayseri, Gazi Üniversitesi, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Işık Üniversitesi, İstanbul, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, İstanbul, Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Kocaeli Üniversitesi, Kocatepe Üniversitesi, Afyon, Maltepe Üniversitesi, İstanbul, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul, Sakarya Üniversitesi
Selçuk Üniversitesi, Konya, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, Uşak Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van / Turkey, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Yakın Doğu Üniversitesi / Turkish Republic of Northern Cyprus, Crimean Engineering and Pedagogy University / Ukraine, Higher Colleges of Technology, Zayed University / United Arab Emirates, Uzbekistan University, Academy of Arts / Uzbekistan, Virginia Commonwealth University, University of Cincinnati / U.S.A.
Katılımcı önemli isimler arasında değişik ülkelerin Rektörleri, Dekanları, Sanat ve bilim adamları öne çıktı. Etkinliğe gelen Uluslararası danışmanlar arasında Bauhaus kuruluşlu Bağımsız Sanat ve Tasarım
kurumları (AIAS)Başkanı Prof. Peter Sonderen, İspanya’dan Escola de Arte Antonio Failde’nin Dekanı Prof. Cesar Tabaoda, Oostraleden, dünyanın üçüncü önemli sanat festivalinden sanat küratörü Prof. Martin Müller, Japonya Tama Art Üniversitesi'nden Prof. Chihiro Minato, Helsinki Müzesi Başkanı Prof. Jarno Paltonen, Polonya Wroclaw Sztuk Pieknych Akademisi Rektörü Prof. Jacek Szewczyk, Belçika Provinciale Hogeschool Limburg'dan Jean Nicolai, Belçika'dan dünyanın en önemli sanat kurumu Ecole Nationale Superieure d'architecture de Versailles - Ensav’dan Prof. Elie Levy, Manchester Metropolitan Üniversitesi Dekanı Prof. David Crow, Avustralya National Art School'dan Prof. Michael Downs, Holon Institute Israel'den Prof. Amos Bar Eli, Maryland Institute College of Art’dan Prof. Anette Couwenberg, Central Saint Martins’dan Selçuk Gürışık, Belarusia State Üniversitesi'nden Prof. Menkouski Viachasiau, Essen Duisburg Üniversitesi'nden Prof.Dr. Alexander Uhlig, Çin Hangshpou Normal Üniversitesi’nden Dekan Prof. Hu Jun önemli isimler arasında idi. Sempozyuma toplam 60 kişi tebliğ ile katıldı.
5. Uluslararası Öğrenci Trienali kapsamında yer alan Film Gösterim Programı, 8-9 Haziran 2010 tarihlerinde gerçekleştirildi. Film gösterimleri kapsamında; Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi sinema salonlarında, 11.00-17.00 saatleri arasında, dünyanın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye’den toplam 47 kısa film sinemaseverlerin izlemine sunuldu. Farklı türlerde gösterime sunulan kısa filmlerin 5’i deneysel, 5’i belgesel, 3’ü videoart, 19’u kurmaca ve 12’si canlandırma türlerinde kısa filmlerden oluşmaktaydı. Başta Almanya olmak üzere dünyanın saygın sinema kurumlarından gelen kısa filmlerin yanında ülkemiz sinema eğitimi alanında seçkin kurumlarından gelen filmler iki farklı salonda iki gün boyunca gösterime sunuldu.
Sergiler Eylül ayında da Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Sanat Galerisi'nde İstanbul konseptli diploma projeleri ile birlikte Avrupa yakasında da topluma tanıtıldı.
SANAT VE ARZU SEMİNERLERİ
Haziran 2010, Kasım 2010
Aras Özgün ve Özge Çelikaslan
2007 yılında kaybettiğimiz Ulus Baker’in 90’ların ortalarından başlayarak ölümüne kadar yaptığı çalışmalar Türkiye’de aynı dönemde gelişmeye başlayan deneysel iletişim sanatı edimleri için önemli bir kuramsal kaynak oluşturmuştur. Bu alanda gerek ülkemizde gerekse uluslararası düzeyde üretimde bulunan birçok sanatçı ve eleştirmen onun izinden gitmektedir. Bu çalışmalar, güncel felsefenin estetik alanındaki açılımlarını derinlikli olarak sorgulayan, modern toplumsal özne tasarımıyla aynı süreçte gelişen görsel-işitsel ifade biçimleri ve teknolojileri arasındaki geçişlerin izini sürmektedir. Günümüz toplumsal dinamik ve ifade biçimlerini bu sorgulama aracılığıyla değerlendirmeye girişen ve bu bağlamda yaratıcı düşünceye açılımlar sağlayabilen bir birikim oluşmaktadır. İstanbul 2010 etkinlikleri için önerilen bu seminer dizisinin çıkış noktası ve esin kaynağı, Baker’in 1998 yılı boyunca ODTÜ’de yürüttüğü, “Sanat ve Arzu” semineridir.
Bu seminer dizisinin, çağdaş görsel sanatlar ve iletişim sanatları alanlarındaki üretimlerin hızla yoğunlaşıp geliştiği İstanbul’da, söz konusu gelişmeyi eleştirel boyutta yeterince değerlendirmek, sanatsal üretime yönelik eleştirel düşüncenin kültürel alışkanlıklarımız arasına girmesi için bir başlangıç noktası oluşturmak ve böylelikle İstanbul’un ve Türkiye’nin gelişmekte olan güncel sanat kültürüne önemli bir katkı sağlamak gibi hedefleri vardır.
Bu seminer dizisi her biri 3-4 gün sürecek olan iki bölümde gerçekleştirilmektedir. 17-20 Haziran’da ilk bölüm Kadırga’da İstanbul 2010 AKB Sanat Üretim Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. İkinci bölüm ise 23-26 Kasım tarihlerinde Sanat Limanı ve Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Bu oturumlar, aşağıdaki temalar etrafında yerli ve yabancı konukların yapacağı sunuşlardan, gösterimlerden, atölye çalışmalarından ve sergilerden oluşmaktadır:
Arzunun Halleri: Yaratıcı ve toplumsal özne tasarımlarına yönelik güncel kuramsal açılımları barındıran bir çerçeve; Sanat ve Biyopolitika: Neo-liberal toplumsal iktidar aygıtları içerisinde sanatsal ve kültürel üretimin işlevlerini tartışmaya yönelik bir çerçeve; Sanat ve Otonomi: Son yıllarda özellikle İstanbul'da ve diğer uluslararası merkezlerde, mevcut kurumsal üretim ve dolaşım düzenekleri dışında gerçekleştirilen ve bağımsız olarak örgütlenen sanatsal ve kültürel üretim girişimlerinin sunumuna ve eleştirel değerlendirilmesine yönelik bir çerçeve; İmgenin Halleri: Sinema ve fotoğraf sonrası gelişen, sayısal ve interaktif iletişim teknolojilerinin egemenliğinde kurulan yeni görsel-işitsel rejimlerin izini sürmeye yönelik bir çerçeve.
Sanat ve Arzu Seminerlerinin sanatçılarla kuramcıların, yaratıcı kuramsal çalışmalarla eleştirel sanat pratiklerinin buluşabilmesini sağlayan, ve bu alanlarda üretim yapan insanların kurumsal yapılardan bağımsız olarak düzenlediği bir platform olarak sürdürülmesi amaçlanmaktadır.
www.sanatvearzu.net
KÜLTÜR NEHRİ İSTANBUL
Temmuz – Aralık 2010
Boğaziçi Üniversitesi Barış Eğitimi, Uygulama ve Araştırma Merkezi adına
Nur Mardin
Boğaziçi Üniversitesi Barış Eğitimi, Uygulama ve Araştırma Merkezinin yürüteceği ‘Kültür Nehri İstanbul ‘Projesi İstanbul’un, yüzyıllardır farklı inançların, dinlerin ve ifade biçimlerinin yan yana, barış içinde birlikte yaşadığı, seslerin, renklerin buluştuğu, ümitlerin yeşerdiği bir dünya kenti olma özelliğini öne çıkarmak ve birlikteliği, barışı simgeleyecek görsel ve işitsel sanat etkinliklerini, İstanbul halkı, özellikle öğrencilerin katılımı ile gerçekleştirmek amacını taşımaktadır.
Proje Bogaziçi Üniversitesi Barış Eğitimi, Uygulama ve Araştırma Merkezi çalışma ekibi ve ressam Su Yücel, Heykeltıraş Füge Demirok ve Heykeltıraş David Cregeen, Fotoğraf sanatçısı Timurtaş Onan, Soprano Oya Ergun, Besteci Arif Serdengeçti, Çevre Mühendisi Prof.Günay Kocasoy, Prof.Nilüfer Öcal katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
Proje İstanbul halkının ve öğrencilerin katılımı ile üretilecek pano tarzı resim, atıkları değerlendirerek yapılacak heykel, seramik barış yolu, İstanbul’da yaşayan farklı kültürlerin müziğini yansıtan şarkılar, konser, tarihi yarım ada fotoğraf sergisi ve katalogu, gençlerin gelecek için görüşlerini yazacakları geleceğin gazetesi, projenin CD belgeseli gibi çeşitli sanat etkinlikleri ve ürünleri içerecektir.
Proje bağlamında İstanbul da terör saldırılarında hayatlarını kaybetmiş olan farklı inanç ve milletlerden insanları anmayı amaçlayan ve tüm bu acı olaylara rağmen barış içinde yaşama ümidini kaybetmeyen İstanbul halkını simgeleyecek bir heykel de üretilmesi planlanmaktadır.
2010 yılı sonuna kadar sürecek ve çeşitli üniversitelerde, parklarda, İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ salonlarında gerçekleşen olan etkinlikler sürecinde, barış kültürü, duygudaşlık, insan hakları, medya okuryazarlığı, barış gazeteciliği, çevre sorunları, atıklar ve geri kazanım gibi konular üstüne sohbet yollu eğitimler ve bilinçlendirme yapılmıştır. Proje etkinlikleri kaydedilmiş ve proje için bestelenen özgün müzik eşliğinde belgesel oluşturulmuş; ayrıca etkinliklere katılanların duygu ve düşüncelerini yansıtacakları bir anı defteri tutulmuş, böylece düşünceler kalıcı bir mesaja dönüşerek geleceğe taşınmıştır.
ÇOCUK BAKIŞLI İSTANBUL
Atölye 7 adına
Emel Örs, Taylan Koryürek, Reyhani Akan
Temmuz – Aralık 2010
Proje, İstanbul’u çocukların gözüyle ve sanat aracılığıyla anlatmayı amaçlamaktadır. Proje kapsamında, İstanbul’un Küçükçekmece semtinde yaşayan çocuklarla Türkiye’ye komşu ülkelerden gelen çocuklar bir araya gelecek ve kente içinde yaşayanlarla dışarıdan bakanların bakış açılarından çıkan değişik yorumlar sanat aracılığıyla dillendirilecektir. Proje, 10 değişik komşu ülkenin çocuklarını bir araya getirerek sanatsal üretim yapmalarını hedefliyor. Çocukların üretecekleri yapıtlar İstanbul’un dört ayrı semtinin yanı sıra Almanya ve Macaristan’da da sergilenecektir. Bu projenin uygulanmasında bölgede yaşayan insanlar da etkin rol alacak ve üretim sürecine katılacaklardır. Çocuklar her alanda olduğu gibi kültür ve sanat alanında da geleceğin arz ve talep edenleri konumunda yer almaktadırlar. Onların başka ülkelerde yaşayan yaşıtlarıyla bir arada yaşaması ve üretmesi hem kendi gelişimlerine büyük katkı sağlayacak hem de komşusu olduğumuz ülkelerle diyalogun güçlenmesinde rol oynayacaktır. Proje çıktıları
www.atolye7.com
İSTANBUL ZAMAN YOLCULUĞU DENEYİMİ, BİLİNÇALTI TOPLUMSAL ZİHİNLE KONUŞMA ( TIME TRAVEL EXPERIMENT, SPEAKING WITH THE UNCONCIOUS SOCIAL MIND)
Temmuz 2010, Kasım 2010
Prof. Ute Hörner – Prof. Mathias Antlfinger
İmgeler güçlüdür ve „gerçek dünya“ üzerinde yoğun bir etkileri olabilir. Proje zamana yolculuk çalışmalarıyla bir kentin sakinlerinin imgeleriyle çalışıyor. Bilinçaltıyla diyaloga girerek geçmişe ait görüntüleri yeniden canlandırmak ve gelecekte yeni vizyonlar geliştirebilmek için kullanılan zihinsel zaman yolculukları yöntemlerinden yola çıkan proje, katılımcıları zihinsel zamanda yolculuğa çıkararak; bir kenti, geçmişinde, günümüzde ve gelecekte gezdirip, kent sakinlerinin bilinç akımlarında kentin değişimiyle ilgili özgün bir imge yaratabilmelerini sağlamayı amaçlıyor. Bu çalıştay kent sakinlerinin yerel değerlere ve kaynaklara karşı farkındalığını arttırmak ve yaşadıkları çevreyi yeniden keşfetmelerini sağlamak da amaçlanıyor. Genel olarak bireylerin içinde bulundukları çevreyle ilişkilerini ve değişen dünyadaki yerlerini sorgulamalarını öngören projenin ilk bölümündeki çalıştay Temmuz ayında İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ’nde gerçekleştirildi. Çalıştaya katılanların anlattıkları ve düşleri üstüne yapılacak çalışma sonuçları Kasım ayında Manzara Perspectives’te sergilendi.
33. FISAE ULUSLARARASI EKSLIBRIS KONGRESI VE EKSLIBRIS SERGILERI
Ağustos 2010
Prof. Dr. Hasip Pektaş İstanbul Ekslibris Derneği, FISAE ve Kongre Organizasyon Komitesi Başkanı
İstanbul Ekslibris Derneği, Feyziye Mektepleri Vakfı ve Işık Üniversitesi, 33. FISAE Uluslararası Ekslibris Kongresi’ni ve Ekslibris Sergileri’ni düzenleniyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın da desteklediği kongrede 30’a yakın ülkenin ekslibris sanatçıları ve koleksiyoncuları bir araya gelerek, ekslibris değiş tokuşu yapacaklar ve İstanbul’u tanıma fırsatı bulacaklardır. Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi, FISAE ve İstanbul Ekslibris Derneği Başkanı Prof. Dr. Hasip Pektaş’ın başkanlığında organize edilen Ekslibris Kongresi, 25 - 29 Ağustos 2010 tarihlerinde Işık Üniversitesi Maslak Yerleşkesi’nde gerçekleştirilmiştir.
Kongre kapsamında, Galeri Işık (Teşvikiye) Ödül Alan Ekslibrisler; Maslak’ta Galeri Işık’ta 540 ekslibristen oluşan Uluslararası Ekslibris Yarışması Sergisi (her biri 100’er ekslibristen oluşan Japonya’dan Ichigoro Uchida Koleksiyonu, Avusturya’dan Heinrich R. Scheffer Koleksiyonu, Rusya’dan Moskova Ekslibris Müzesi Koleksiyonu, Çin’den Çin Ekslibris Derneği ve Şanghay Fu Xihan Zhai Ekslibris Derneği Koleksiyonu Sergileri ile Mühürlü Eski Kitap Sayfaları, Önceki Kongrelerden Anılar ve Türk Ekslibris Sanatçıları Sergileri); IMOGA İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’nde İstanbul Ekslibris Müzesi Koleksiyonu ve Sırbistan’dan Bogdan Krsic Ekslibris Sergisi; Işık Üniversitesi Şile Yerleşkesi’nde ise Uluslararası Ekslibris Yarışması Sergisi yer almıştır. Sergiler, 29 Ağustos - 30 Eylül 2010 tarihlerinde izlenebilmiştir.
www.ekslibris.org
SİL, DÜZELT, EKLE, İSTANBUL’U BAŞTAN YARAT (COMING OF AGE)
Nisan – Eylül 2010
Gül Çağın – Arzu Arda Koşar
Birçok kimliği içinde barındıran ve sürekli dönüşüm halinde bir metropol olan İstanbul ile bu kentte yaşayanlar arasındaki ilişki nedir? Bu derece çeşitli ve değişken bir kentte kendini bulmaya çalışan genç kuşağın kimliğinin oluşumunda psiko-coğrafya nasıl bir rol oynar? ABD’de yaşayan ve çalışan sanatçılar Gül Çağın ve Arzu Arda Koşar "Kendini Bulma/TRANSİSTANBUL " projesi ile bu sorulara yanıtlar aramaktadır. Interaktif çalışmalarını Küçük Armutlu Mahallesinde ve Kadırga Sanat Üretim
Merkezi'nde gerçekleştiren Sanatçı Gül Çağın katılımcıları İstanbul’u kendi gereksinim, istek, amaç, düşl ve doğrularını yansıtacak şekilde kesip, silip, düzeltip, eklemeler yaparak gerek gerçekçi, gerek düşsel ve gelecekçi kent manzaraları yaratmaya yönlendirmektedir. Kadırga Kültür Sanat Üretim Merkezindeki enteraktif kolaj çalışması Nisan ve Mayıs aylarında gerçekleşti. 2009'da çeşitli sokak yerleştirmeleri ve grafiti çalışmalarıyla başlayan "Kendini Bulma/TRANSİSTANBUL " etkinlikleri 1 – 19 Eylül tarihleri arasında Sanat Limanı’nda sonuç etkinliklerini gerçekleştirmiş ve izlerkitleye sunulmuştur.
www.transistanbul.org
GÖRÜNÜRLÜK PROJESİ 6
Eylül – Ekim 2010
2005’ten beri her yıl Galata Perform tarafından düzenlenen “Görünürlük Projesi” bu yıl altıncı kez İstanbul 2010 Ajansının katkılarıyla düzenleniyor. 2 Eylül – 1 Ekim tarihleri arasında sanatın farklı disiplinlerinden sanatçılar Galata’nın farklı noktalarında atölyeler düzenlediler. Ortaya çıkan işler 2 Ekim’de atölye noktalarında ve Galata Meydanında sergilendi.
Projenin başlıca hedefi Galata bölgesinde performans projelerini, esnaf, meskûn, turist ve genel izleyici ile buluşturmak, çağdaş sanatı “görünür” hale getirmek, Galata’yı tanıma fırsatı yaratılmak, sanatçıların yeni yapımlar üreterek, izleyicilerle paylaşmalarına olanak vermek, bu çerçevede Galata farklı kültürlerin, dinlerin yan yana yaşadıklarını göstererek, hoşgörü ve toleransın altını çizmektir.
Bu yıl atölye düzenleyen sanatçılar şunlar:
Yeşim Özsoy Gülan, Galata Perform’da yeni oyunu “Yüzyılın Aşkı” bir için bir ön çalışma niteliği taşıyan, sivil bellek konusunda bir atölye çalışması yaptı.
Kainat Güzeli, Karaköy’de Eylül ayından açılacak sanatçı girişimi olan Kervansaray’da bir atölyenin ardından, 2 Ekim’de Kuledibi’nde bir performans gerçekleştirdi.
Ayşe Draz, Özlem Hemiş, Ata Ünal tarafından düzenlenecek “Kuram Atölyesi”nde ise performans sanatları kuramı ile ilgili araştırmalara devam edildi.
Genco Gülan, Büyük Hendek Caddesinde bulunan atölyesinde bir çağdaş sanat atölyesi gerçekleştirdi.
Ceren Ercan, Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi kapsamında genç yazarlarla başladığı oyun yazımı atölyesine genç ve liseli yazarlarla devam etti. Atölye sonunda ortaya çıkan oyunlar 2 Ekim günü Galata Sokaklarında sahnelendi.
Galata’da bulunan yaşlı evi Barın Yurt’taki yaşlıları “görünür” hale getiren olan üç proje ise üç genç isime ait: Dicle Doğan, Nitsa Samur, Simona Zemaityte.
“Gölgeli Aşk Masalları" ise Gonca Gümüşayak ve ekibi tarafından gerçekleştirildi. Atölye kukla, dans, video araştırmaları sonucunda ortaya çıkanlar, 2 Ekim’de Galata Kuledibi’nde izleyiciyle buluştu.
KAMUSAL DÜŞÜNCE (PUBLIC IDEA)
Eylül – Ekim 2010
Almanya, Kiel Muthesius Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi adına
Benjamin Florian Stumpf - Antje Feger
Proje Almanya, Kiel Muthesius Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi adına Benjamin Florian Stumpf ve Antje Feger’in yıl boyu devam eden kentsel araştırmalarının bir parçasıdır. Farklı alanlardan (sanat, sosyoloji ve mimari) uzman ve öğrenciler proje müellifleriyle birlikte İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ’nde kentsel alan, sosyal ve kültürel yapılar üzerine söyleşiler, yaratıcı atölyeler, konferanslar ve son olarak proje kapsamında elden edilen bütün etkinliklerin sonuçlarının yer aldığı bir sergi gerçekleştirildi. Gerçekleştirilecek olan bütün bu etkinlikler kapsamında “Kamusal alan nedir?”,”Kamusal alan kavramı İstanbul’da nasıl işlemektedir?” gibi sorulara cevap arandı.
Kamusal alan tanımı üzerine farklı bakış açılarını keşfetmek için yabancı sanatçıların“dışarıdan” olan düşünceleri, yerel sanatçıların “içeriden” olan düşünceleriyle takas edilmiş ve böylece toplum, sanat yapıtlarının kentsel alana yaptığı müdahale aracılığıyla sanatsal süreçlere dahil edilmiş oldu. Sonuçlar ise proje gruplarının işbirliğiyle 5533 ve Black Door İstanbul, ardından Kiel, Almanya’da sergilendi.
Projeye katılan sanatçı ve eğitmenler:
Volkan Aslan (İstanbul), Nancy Atakan (İstanbul), Irena Eden/ Stijn Lernout (Viyana), R. W. Ernst (Berlin), Antje Feger / Benjamin F. Stumpf (Kiel), Mark Henley (İngiltere), Matthias Krause (Berlin),
Matteo Locci (Roma) / Merve Yücel (İstanbul), İz Öztat (İstanbul), Nadin Reschke (Berlin), Katinka Theis (Berlin), ...
BİRBİRİNE TOSLAMAK (BUMP INTO EACH OTHER)
Eylül – Kasım 2010
ASSOCREATION
„Birbirine Toslamak“ halkın kullandığı alanlara yerleştirilmiş hava basınçlı pistonlarla desteklenen tahta döşemelerle hazırlanmış 15 metre boyutundaki iki geçitten oluşan, teknoloji ve insan ilişkilerini bağlayan bir projedir. Katılımcıların tahta döşemeler üzerinde attıkları her adımla oluşan basınç, hava basınçlı pistonlara bağlı veri çizgileri aracılığıyla karşı tarafa iletilmektedir. Benzer kitlesel hareketleri yapanlar, kalabalık saatlerde yüzlerce adımın oluşturduğu kalabalıklar birbirlerine ne kadar yakınlaşabilirler? Bu iki geçitte birbirleriyle iki ya da üç çift hava basınçlı piston, denetim supabı, duyaç (sensör) gibi bir aparatlarla ilişki kurmaktadır ya da bu bir yanılsama oyunudur. Bu iki geçit, kentte birbirinden uzakta iki kalabalık alana yerleştirilecek ve kitleler bu geçit aracılığıyla deneysel bir iletişim ve etkileşime girmiştir.
“Birbirine Toslamak” projesi kapsamındaki hazırlıklar Eylül ayında İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ’nde gerçekleştirilmiş, yerleştirme ise 1 – 26 Ekim tarihleri arasında Üsküdar ve Eminönü Vapur İskeleleri’nde izlerkitleyle buluştu.
www.assocreation.com
BULUNAN NESNELER MÜZESİ (MUSEUM OF FOUND OBJECTS)
Ekim 2010
Sameer Farooq - Mirjam Linschooten
Yatay ve geniş olarak uzanan caddelere sahip birçok kentin tersine İstanbul, yayaların kendilerini şehrin katmanlarında kaybettikleri ve geçişlerine ancak saatlerce bloke ettikten sonra izin veren dikey yolların kesiştiği bir kenttir. Proje tarihsel ve güncel katmanlar, bitişik farklılıklar ve zengin birleşimlerden oluşan bu dolambaçlı kentin çağdaş yaşantısına anlık bir bakışla erişmeyi amaçlamaktadır. İstanbul nesnelerin zengin bir arşivi haline gelmiştir; bu husus “Bulunmuş Nesneler Müzesi”nin çıkış noktasıdır.
Nesneler, bir toplumun ekonomisi ve üretim çeşitleri, bireysel ve toplumsal kültürel kullanım gibi başlıca yüzeylerini incelemenin çok yanlı seçeneklerdir. Bu yüzeylere bağlanmak suretiyle İstanbul’un derinlerine inerek bir portre serisi oluşturulacaktır. Toplanan her nesne grubu benzersiz bir evren oluşturacak ve hareketli metropolün şifresine uzanan bir düşünce birikimini temsil edecektir.
“Bulunmuş Nesneler Müzesi” toplanarak biraya getirilmiş nesnelerle etken bir şekilde çalışarak anlamsal ve mantıksal yapıların gizli sistemlerine eğilmektedir ve belirli bir estetik aramaksızın yeni biçimlerle değiştirmektedir. Bu düzenlemeyle birbirlerinden bağımsız nesneler, İstanbul’un farklı nüfus dokusu ve semtlerine ait özellikleri vurgulayan birleştirilmiş portreler haline dönüştürülmüşlerdir.
“Bulunmuş Nesneler Müzesi” projesi kapsamında hazırlanan kitabın lansmanı 30 Ekim tarihinde Sanat Limanı’nda gerçekleştirilmiştir.
AGORA 2010/ Feldstärke International İstanbul Programı
Ekim 2010
¨cˇu’m„a* Güncel Sanat Ütopyaları adına Esra Aysun
İlk edisyonu PACT Zollverein (Essen, Almanya), CENTQUATRE (Paris, Fransa) ve Cal Arts (Los Angelos, ABD)’ ın girişimi ile 2009 yılında gerçekleşen uluslararası sanat öğrencileri değişim programı Feldstärke, “AGORA 2010 Feldstärke International” başlığı ile 3-10 Ekim 2010 tarihinde 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteği ve Cuma – Güncel Sanat Ütopyaları organizasyonu ile İstanbul’ da gerçekleşecek.
Almanya, Fransa, ABD ve Türkiye’nin öncü sanat akademileri ve konservatuarlarından toplam 44 öğrenciyi bir araya getiriyor. Bir yıllık bir değişim ve üretim programı oluşturan AGORA 2010 Feldstärke International programı, güzel sanatlar, müzik, dans, film, multi-medya ve şehir planlama gibi farklı bölümlerde okumakta olan öğrencileri 2010 yılın süresince Essen, Paris ve İstanbul’ da konuk ediyor. Öğrenciler bir haftalık çalışmaları sonucunda kentle ilgili değişik sanatsal inceleme ve üretim yapıyorlar ve bu sürecin sonuçlarını sergiliyorlar.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim ve Tasarım Fakültesi ve Sahne Sanatları Bölümü’nden 3 yüksek lisans öğrencisi, İstanbul Teknik Üniversitesi MİAM’dan (Dr. Erol Üçer İleri Müzik Araştırmaları Merkezi) 2 doktora öğrencisi, İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi’nden 2 ve Modern Dans Bölümü’nden 1 doktora ve yüksek lisans öğrencisi ve Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü ve Sanat ve Tasarım Bölümü’nden 2 yüksek lisans öğrencisiyle toplam 10 Türk öğrenci, 16 Alman, 16 Fransız ve 2 Amerikalı sanat öğrencisi ile 24 - 31 Ocak'ta Essen’de ve Fransa’ da Türk Mevsimi desteği ile 29 Mart - 05 Nisan’da Paris'te birer hafta boyunca atölye çalışmaları yaparak birer sergi açtılar.
Essen ve Paris sonrasında İstanbul’a gelecek olan genç sanatçılar, birlikte geçirecekleri bir hafta içerisinde 4’er kişiden oluşacak 10 farklı çalışma grubuna ayrılmışlardır. Bu gruplar ise her gün yeni bir sanatsal öneri geliştirerek günlük çalışma programlarını oluşturmuşlardır. Amaç, bu çalışma süresince farklı uygulama tekniklerinin yanı sıra asıl yaratıcı süreci öne çıkarmaktır ve en önemlisi öğrencilerin İstanbul şehrini sanatsal üretimleri için bir esin kaynağı olarak kullanmalarını sağlamaktır. 4 – 9 Ekim tarihleri arasında İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ’nde gerçekleştirilen 5 günlük bir atölye çalışmasının sonunda haftanın son 2 gününde öğrencilerin sanat işleri halka açık olarak sergilenmiştir. Seyirci olağan beklentilerini bir yana bırakarak esin kaynağını İstanbul’dan alan sıra dışı bir sergi görmüş, yaratım sürecine dahil olarak bitmemiş işleri izlemiştir.
www.c-u-m-a.org
GÖRÜNMEYEN OYUN (THE INVISIBLE PLAY)
Kasım 2010
Catrin Bolt – Sonia Leimer
“Görünmeyen Oyun” projesi kapsamında farklı ülkelerden 14 sanatçının katılım göstereceği bir atölye ve sergi organize edilecektir. Projenin amacı, hayali bir öykü veya tiyatro oyunun arta kalan parçaları olarak değerlendirilebilecek sanat eserleri ortaya çıkarmaktır. Bu arta kalan parçalar İstanbul’daki açık ve yarı açık alanlara kurulacak olan sahnelerde sergileneceklerdir. Sahnelerin kurulacağı yerleşimler birbirlerine yakın seçileceklerdir, buna göre bir sahneden diğerine yürüyerek ulaşmak mümkün olacaktır. Proje sahipleri özellikle projenin gerçekleştiği alanlara müdahale ve etkileşim halinde olacaklardır; önerilen öyküler farklı politik ve sosyal meselelere eğilebilir, ama öyküler hayal ürünü olmalı ve ziyaretçiler tarafından yorumlanmalıdır. Özellikle İstanbul’un kültür başkenti olması ve ya AB’nin olası politik ortağı olması üzerine farklı bakış açılarıyla tartışma ortamları oluşturmak hedeflenmiştir.
İSTANBUL 2010 AKB KADIRGA SANAT ÜRETİM MERKEZİ ve BORUSAN SANAT EVİ’nde gerçekleştirilmiş olan atölye çalışmasına katılım gösteren sanatçılar eserler üzerinde tek başlarına veya birbirleriyle işbirliği halinde çalışabilmişlerdir ve sadece atölye katılımcılarıyla değil, eserleri görmeye gelen izleyici kitlesiyle de fikir alışverişi ve diyalog şansı doğmuştur. Proje çıktılarının yer aldığı sergi 22 Ekim – 21 Kasım tarihleri arasında Tophane’de sergilenmiştir.
MERMER DENİZİ
Kasım – Aralık 2010
xurban_collective
Güven İncirlioğlu - Hakan Topal
Mermer Denizi projesi, küresel ticaretin ve ekonominin çeşitli biçimleriyle ve bir karşı-adalet olasılığı olarak bedenlerin akışı ile tanımlanan denizler üzerine süregelen bir araştırmanın parçasıdır. Proje temelde yeni küresel düzen içinde yapılacak her tespitin, refah üretimine katkıda bulunan “ihmal edilebilir derecede küçük” oyuncuları, yerküre, denizler ve tüm canlılar da içinde olmak üzere, layıkıyla temsil edilmesini gerekli görmektedir. Liman şehirleri günümüzde sürekli inşaat halinde olan büyük çaplı ticarethane ve konut inşaatlarıyla tanımlanabilecek bir kentsel örüntüye sahiptir. Yeni ve eski ticari limanlar, kent merkezleri, alışveriş mekânları ve eski binalar, yeniden yapılandırılıp küresel ekonominin geçirdiği dönüşümlere ayak uydurmak üzere biçimlendirilmektedir. Deniz kıyısında kurulmuş bu kentler, bir yandan küresel pazarda kendilerine özgü, önemli bir yer açmaya çabalarken, öte yandan, yatırımcılar/müteahhitlerle birlikte yönetici kadrolar, özellikle yoksulları, göçmenleri ve yeni manzaranın bir parçası olamayacak herkesi dışlayarak, kent sakinlerinin yaşamlarını görmezden gelmeye eğilimlidirler. Deniz, aynı zamanda bin bir musibeti, petrol sızıntısı ve kimyasalları, denizanası istilası ve yok olan mercanları da içinde barındırır. Denizde, petrol tankerleri ve yük gemileri, milyonlarca ton malı ne pahasına olursa olsun taşırken akıl almaz boyutlarda bir sermaye birikimine ve aktarımına yol açarlar. Mülteci tekneleri de denizde, bazen yolculukları sırasında ya da vardıkları yerlerde felaketle karşılaşmak üzere karşı kıyıya yol alırlar. Dünyanın tüm haritalanmış ve izlenebilir sularında rastlanabilecek gemiler arasında en görünmezi bunlardır. Denizin ufku, mecazi olarak bağımsızlığı, umudu ve insanca bir yaşamı temsil eder. Sergi ve açık oturumdan oluşan proje bu konuyu gündeme taşımaktadır. Sergi ve açık oturum 5 Kasım – 15 Aralık tarihleri arasında Sanat Limanı’nda gerçekleştirilmiştir.
http://www.xurban.net
Saturday, January 29, 2011
Saturday, January 22, 2011
BU YAZI BİRGÜN GAZETESİ PAZAR EKİNDE 16 OCAK 2011’DE YAYINLANMIŞTIR
Türkiye’de devletin, sağ veya sol hükümetlerin sanat ve sanatçıyla ilişkisi oldum olası sorunludur. Sanat ve sanatçı siyasal çıkarlara hizmet ettiği oranda gereklidir ve saygı görür. Görünüşte bütün hükümetler sanatçıyı ve sanatı yüceltir; sanatın özgür olduğunu savunurlar. Özellikle de Türkiye’nin AB ülkelerinde temsil edilmesi gerektiğinde… İşlerine gelmediği zaman – yani oy tabanını oluşturan toplumun görmek istemediklerini gösteren eleştirel sanat üretildiğinde - ya da anlamadıkları bir üretim söz konusu olduğunda da bu saygı hiddete döner ve özgürlük rafa kalkar. Sanatçılar ve seçkin toplum bu ikiyüzlü saygıyı kimi zaman kabulleniyor kimi zaman da tepki gösteriyor. Tepki gösterme eylemlerinden etkin bir sonuç alındı mı bugüne değin?
Bu durum, 1980’lerin sonuna kadar özellikle sözsel üretim ve sinema alanında çeşitli sanatçı cezalandırması ve ölümleri örneklerine karşın bu düzende sürerken, liberal ekonomiye geçişle, sahaya sanatı kendi çıkarları için kullanmak isteyen başka bir güçlü oyuncu olarak özel sektör girdi. Bu oyuncu da işine geldiğinde devlet ve hükümetlerle, gelmediğinde de sanat ve sanatçıyla işbirliği yaparak, ama her zaman kendi görünürlüğünü öne geçirerek, düzene katkıda bulunuyor. Sanatçı ve sanat, devlet, hükümetler ve özel sektör arasındaki ikilemli poziyonuyla varlığını sürdürüyor.
Bugün gündeme oturan heykel ve dizi açısından bakıldığında ben “değişik” bir durum göremiyorum. Bildik senaryo oynanıyor! Sanat yapıtına ve sanatçıya karşı çıkış her zaman çeşitli güç odaklarının çıkarlarla, muhafazakârlıkla ve güç kullanımıyla ilişkili oldu; bu muhafazakârlığın türünün ne olduğu burada ikinci konu!
Şimdi, sahadaki oyuncuların fark etmeden başka bir oyunda oynamaya zorlandıklarını söylemek daha doğru, geliyor bana. Oyuncuların tümü, gerçek dünyada/yaşamlarında çözmedikleri siyasal, bireysel-ruhsal, toplumsal-ruhsal ve kültürel sorunlarını sanat üstünden çözme çabasına giriyor. Ancak burada yanılgı “sanat” olarak adlandırdıkları kurgunun (dizinin) sanat değil bir simülasyon (taklit) olduğu, “ucube” olarak adlandırdıkları heykelin de bugünkü sanat eleştirisi değerlendirmeleri bağlamında da 20.yy’ın ideolojilerini yansıtan bildik bir araç (anıt) olduğudur.
Tartışma, tüm oyuncuların “sanat” sandığı, ama küresel sanat kuramı/söylemi/eleştirisi açısından “gösteri” olanı kapsıyor. Gösteri ise mevcut düzenin kendisi hakkında verdiği kesintisiz söylev, onun övgü dolu monoloğudur. Yaşam koşullarının totaliter döneminde iktidarın kendi portresidir. Gösteri günümüzün başat ideolojik aygıtı. Sanatı gösteri olarak yapan da sanata gösteri olarak bakan da bu ideolojinin içindeki oyuncu!
19.yy’dan bu yana modernleşme bağlamında çeşitli kültür yapılanması/kırılması gibi aşamalardan geçerek, tamamlanmamış bir modernizmden sonra, sınır tanımayan iletişim teknolojileri, tüketim ve medya kültürü sayesinde hızla “gösteri toplumu” olan Türkiye halkı devleti, hükümetleri, özel sektörüyle birlikte günümüze özgü “küresel görsel kültür” döneminin bütün arazlarını yaşıyor. Yaşamın bozuk simulasyonları olan eleştirisiz, tepkisiz, edilgen görsel üretimler üstünden yeni bir siyasal düzen ve yaşam biçimi kurabileceğini sanıyor! Siyasal- toplumsal konuların ve dinsel yasakların “görsel üretim” üstünden yoğun ama yine bu denli yanlışlı ve çelişkili bir biçimde tartışmaya girişiyor. İki yüzyıldır Modernizm ve post-modernizm bağlamında örnek alınan ülkelerin 20.yy’da başat kültürel yatırımı olan “görsel üretim”in geçirdiği değişimi hiç hesaba katmayıp, kaldığı yerde sayarak…
Gelen giden hükümetler 20.yy boyunca ulus-devlet ideolojisi bağlamında “sözsel kültür” ile zaman zaman “faşist” boyutlarda hesaplaştılar. Sözsel kültürün toplumu yönlendirme dönemi bitti, şimdi sıra insanlara boyun eğdiren gösteriyi (görsel kültürün eleştiriden arındırılmış biçimi) kendi çıkarları için kullanmak isteyen din ve muhafazakârlık referanslı, ama aynı zamanda neo-liberal bir devlet erkinin, kendinden olmayan görsel kültürle hesaplaşması dönemine mi geldik sorusu gündeme giriyor.
Bu bir bakıma “görsel üretim” için olumlu anlamda kışkırtıcı bir durum; görsel üretim toplumdan ve devletten şimdiye kadar gör(e)mediği ilgiyi görüyor. Oysa, 1980’lerdeki post-modern kırılma döneminde başlayan siyasal-toplumsal-kültürel göndermeli eleştirel görsel yapıt toplululuğunun sunduğu “sakıncalı görüntüler ve konular” ağır mı ağır bir görsel kültür belleği oluşturuyor, aslında. Devletin ve toplumun bir arada görse sindirmekte zorluk çekeceği bir üretim! Tam da bu nedenle zaten bu üretim toplu halde gösterilemiyor.
Genelde yetkeci yönetimlerin gücü ve becerisi, toplumun kendini özgürce ifade etmesini hangi ölçüde denetleyebildikleriyle ölçülmüştür. Faşistlerin sanatı susturarak “gösteri”yi kusursuz bir biçimde gerçekleştirdiklerini ve buldukları yöntem ve biçimlerin derin bir çelişki olarak Demokrasiler tarafından da kullanıldığını biliyoruz. Hitler’in kitleleri coşturan törenleriyle, demokratik seçimlerde uygulanan gösteriler arasında biçim ve görsellik açısından bir ayrım yoktur. Dinsel göndermeler kullanan yetkeci bir yönetim de bu etkisi ve gücü kanıtlanmış “gösteri”yi kullanmak ister; çünkü gösteri dinsel yanılsamanın yeniden maddi yapılanmasıdır.
Türkiye’de “gösteri” durumunu şu düşünceler çok güzel anlatıyor:
Gösterinin kökünde yatan şey, en eski toplumsal uzmanlaşma, yani iktidarın uzmanlaşmasıdır. Dolayısıyla, gösteri bütün diğerleri adına konuşan uzmanlaşmış bir etkinliktir. Gösteri bütün diğer ifadelerin yasaklandığı hiyerarşik toplumun kendisi karşısındaki diplomatik temsilidir. Burada en modern olan aynı zamanda en arkaik olandır.
Şimdi bu düşünceleri Muhteşem Süleyman dizisine uygulayalım. Gerçi yıllardır, Muhteşem Süleyman’ı aratmayacak çarpıklıkta diziler üretiliyor. Örneğin Aşk-ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil’in bir dönemin toplumsal değişimini anlatan romanı, Yeşilçam ideolojisini yenileyerek “pembe dizi” formatında, Türkiye’deki kadın imgesine bir darbe daha indirdi. Bunu da kabullendik!
Öncelikle konu açısından zengin olan Osmanlı Tarihi veya Türkiye Modernizminin maceraları ne sinemada ne de 1964’de Televizyonun kuruluşundan bu yana “resmi tarih” dışında ilginç bir kurgu ve yorumla sunul(a)mamıştır. Halit Refiğ’in “Yorgun Savaşçı” filminin başına gelenler, Türkiye sinema tarihinde büyük bir kara leke olarak duruyor. Değil eleştirel bakışa bir yapısöküme bile izin verilmemiştir! Ya da yapımcılar ve yönetmenler bile kendilerine bu izni ver(e)memiştir. İfade bir biçimde yasaklanmış, onun yerine gösteri yerleştirilmiştir.
Öte yandan tarihsel film de – en azından inandırıcı dekor ve kostümler açısından -Türkiye film endüstrisinin en güçlü yanı olmadı, hiçbir zaman! İzleyici olarak bu dizide Kanuni’nin Hurrem Sultan ile aşkı yanında dönemin dünyasına hükmedişinin bütün ayrıntılarını görmek isterim; bunun yanında o dönemin derin devlet eylemlerini ve sarayın ve haremin dipsiz karanlığını da…
Bu dizi, resmi tarih dışına çıkabilmek ve geçmişi inandırıcı biçimde yansıtabilmek gibi zorlukları aşıp, nihayet inandırıcı ve hatırda kalacak bir tarihsel kurgu sunabilecek mi bize, yoksa yine şimdiye kadar olduğu gibi yasakçı zihniyetin şablonlarına uydurulacak mı? Bu dizinin Tudor dizisinden hayli esinlenmiş olduğu söyleniyor (söylenmese de daha parçalarda bile bu benzerliği görmek olası). Kuşkusuz burada, Kanuni’yi canlandırmak için neden VIII. Henry örnek alınır ve o dayanılmaz reyting uğruna yaratıcılık bir yana konup kopyacılık yeğlenir soruları da sorulabilir.
Bu yüzyıllık budanmışlık ve “yaralı bilinç” durumunda karşımıza sürekli üretim, algılama ve tüketim biçimi olarak modern ama en arkaik olanın ortaya çıkmasına hiç şaşmamak gerekir.
Toplumun kusursuz bir “gösteri toplumu” olarak, gösterinin kendini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunması karşısında edilgen bir kabulleniş durumunda olması yetkeci yönetimlerin işine gelir kuşkusuz.
Ancak, kabul etmiyoruz derken bizi bu günlere getiren düzeni savunarak ve çoktan klişeleşmiş ve zamanı geçmiş söylem ve yöntemleri kullanarak, benzer gösterilerle bir sonuç elde edilemez. Sonuç, sanat ve kültür üreticisinin mevcut örgütlere sahip çıkması ve bunların işlevlerini günün gereklerine göre yenileyerek etkinleştirmesi, resmi ve özel kültür politikalarını belirleyen güçler yanında eşit oyuncu olarak yer alması, ülkenin kalkınma/büyüme potansiyelinden pay istemesi, uluslar arası iletişim ağlarını kullanıp küresel kuramsal ortamda söz sahibi olması ve hak ettiği sanat ve kültür sektörünü kurmasıyla alınabilir.
Bu da planlama, mutabakat, işbirliği, özveri, direniş ve süreklilik gerektiren bir iştir; “gösteri” değildir.
Beral Madra, Ocak 2011-01-13
KALIN BÖLÜMLER: GUY DEBORD, GÖSTERİ TOPLUMU, AYRINTI YAYINLARI, 2006
BU YAZI BİRGÜN GAZETESİ PAZAR EKİNDE 16 OCAK 2011’DE YAYINLANMIŞTIR
Tophane olayından sonra, Aralık’tan bu yana Halil Altındere’nin Yahşi Baraz- Burhan Doğançay tablosu, Şükran Moral’ın Casa del Arte galerisindeki Amenus adlı atak performansı, İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki “Porno Film” olayı ve siyasal zirvelere tırmanan Kars’taki Mehmet Aksoy heykeli kültür/sanat gündemini belirliyor.
Bu sanat üretimleri ve olaylarının Türkiye’nin siyasal gündemi içinde de belirleyici işaretlere dönüşmeleri de, bunlar üstünden yapılan köşe yorumları da ilginç…
Bu olaylar basın ve TV‘deki tartıştırma programlarında içerikleri, anlamları, estetiği ve günümüz sanatı içindeki konumları açısından oldukça avamlaştırılarak, altüst edilerek ve alımlayıcının/alıcının aklını iyice karıştırarak sunuluyor. Köşe yazarları da konuya ne kadar yabancı olduklarını gösteren yazılarla bu karmaşaya katkıda bulunuyor.
Görüyoruz ki, İstanbul sanat ortamının gündemini de dalaşma yaratan olay arayan basın ve medya belirliyor. Işin ilginç yanı da birçok sanatçının son derece klişeleşmiş söylemlerle bu – özellikle kendi konumlarını yıpratacak – oyunda girişimci rol almaları.
İşin uzmanları olan kültür emekçileri de bu sürecin ne denli kaygan ve bulaşık olduğunu sessizce ve tedirginlikle izliyor. Günümüz sanat yapıtlarının epistemolojik anlamlarını, biçimlerini ve görsel kültür kirliliği içindeki olmazsa olmaz yerini siyasetçiler, bürokratlar, sanat yatırımcıları ve geniş topluma anlatamadığımızın hazin görüntüsü…
Moral ve Altındere, sanatçının bizzat bir zaman ve mekân içinde var olarak gerçekleştirdiği ya da kendi bedenini kullandığı, toplumsal ve bireysel tabuların, klişelerin, sınırların, tahammüllerin ve her türlü düşünsel ve duygusal sınırın zorlandığı bir sanat türünü uyguluyor. 1900’lerin başında Dada ile başlayan, 1960’larda Fluksus ile gelişen, günümüzde de çok iddalı bir sanat yapma biçimi olarak var olan bu yapıt türünün ülkede genel olarak „müsamere“ gibi uygulandığını ve algılandığını söyleyebiliriz. Performansın günümüzdeki geçerliliği, bu özelliklerin birebir ölçüde değil, bir eğrelti olarak kurgulanması ve uygulanmasıdır.
Altındere’nin performansının sonuç üretimini gördük Cİ Fuarında; ancak bu sonucun üretim sürecini görmedik. Altındere bu sürecin Yahşi Baraz ile anlaşmalı olarak gerçekleştiğini belirtti; bu durumda yaptığı iş bir performans değildir. Sınırları zorlamamış, anlaşmalı bir iş yapmıştır. Bu anlaşmanın sonucunun „sanat piyasası“ eleştirisi olarak değerlendirilmesi istenmektedir; dolayısıyla bu iş bütünüyle sanat piyasası ve bu piyasadaki olumsuz davranış biçimlerinin eleştirisi, sanatçının da bu olumlamadığı davranış biçimine gösterdiği hafif şiddet içeren tepkidir. Buradaki her şey birebir ölçüdedir, amaçlanan neyse görünen ve gösterilen de tıpkı odur. Basın ve medya bu işi –hem de daha önce yapılmış bir örneğin tekrarı olduğunu bile bile - neo-liberal ideolojisine düz orantılı olarak çoşkuyla sunmuştur.
Şükran Moral’ın işinde de bir ölçüde birebir uygulamayı görüyoruz; bu performansı daha sürrealist bir biçimde yapabilmeliydi. Ancak Moral tabu yıkmak, sınırları aşmak açısından kendini tehlikeye atabiliyor ve Türkiye’nin siyasal ve toplumsal bir tabusu/travması üstüne gidiyor… Altındere ile karşılaştırılmayacak kadar toplumsal/kültürel bir sorumluluk üstleniyor, bir genç kadının polis tarafından tekmelenerek çocuğunu düşürdüğü ve ülkeyi yönetenlerin bu olaya “gebe kızın gösteride işi ne” dediği “kadın haklarının sıfırlanmakta” olduğu bir ülkede. Basın ve medyanın bu performansı yansıtma biçimi ise özellikle TV „izdivaç“ programlarında ve kendi web sayfalarında erotik olarak sunulan, ama açıkça pornografi sınırlarında dolaşan „kadın aşağılama“ ideolojisine düz orantılıdır.
Gazetelerin web sayfalarında “kadın cinsel uzvu” görüntüleri, TV reality showlarında sapkın cinsel dürtü gösterileri hiçbir engele takılmadan sürerken, eğitimcilerin işten atılmasıyla sonuçlanan anlamsız bir “Pornografi Videosu” olayı ile karşılaşıyoruz. Öğrenciler “pornografi”yi birebir malzeme olarak kullanarak performans sandıkları bir iş üretiyor. Sanat özelliği zayıf olduğu için düşük not verilmiş. Bu genç “sanatçı adayları” da hiç kuşkusuz yapay gündem yaratarak “sanatçı” ve “ünlü” olmayı yeğlemektedir; şaşılacak bir şey yok! Bu baskın tükretim kültürü ortamında gençlerin önündeki seçenek budur! Faturanın eğitimcilere kesilmesine de şaşmamamız gerekiyor. Bu da yeni bir durum değil; devletçilik ve neo-liberalizmin doğurduğu moda terimle “ucube” bir üniversite sisteminin bulabileceği çözüm budur!
Mehmet Aksoy’un Kars Heykeli de bildik bir konu. Kamusal alanda yapılan bir sanat yapıtı ve geçmişe ait bir sanat yapıtı biçimi olan “anıt”. Ülkenin yüzyıllık Heykel Sorunu’nu Aylin Tekiner Atatürk Heykelleri (Kült, Estetik, Siyaset) kitabında kapsamlı olarak ele aldı. (İletişim Yayınları).
Bu anma işi hiç masum değildir. Özellikle de söz konusu kamusal alanın çok ağır tarihsel, siyasal ve ideolojik bir anlamı var; bu anlamın da tarafları var! Sanatçının bunu her şeyden önce hesaba katması gerekir. Türkler barış eli uzatıyor, kardeşlik v.b. gibi, bugün sanat içerikleri açısından kitsch ve naif sayılan değerler, simgeler ve duygusal klişelerle bu alanı “iyileştirmek” olanaksızdır. Bu tür “simgesel” ve “benzeti” figüratif veya soyut heykeller “modernist” anlayışın ısrarla sürdürülmesidir ve günümüzün “görsel kültür” koşullarında bir “tarih hatası” olarak nitlendirilebilir. Günün sanatına, genel görsel kültürle rekabet eden “katlanılmaz görüntüler” (*) egemendir
Burada karşılıklılık ve ilişkisellik geçerli olmalıdır. Bu, Ermenistan ve Türkiye sanatçılarının katılımıyla yapılabilecek interaktif ve ortak bir proje olmalıydı. Sayın Başbakan işin bu yönünü vurgulasaydı işe daha olumlu yaklaşmış olurdu.
Günümüzde kamusal alan yapıtları “anıt” biçiminde değil, kamusal alanda toplumsal-siyasal-kültürel çağrışımlar yaratan bir yerleştirme biçiminde yapılıyor. Anıtlar, geçmişten bu yana sanatçı, siyasal ve/veya yerel iktidar işbirliğiyle yapılıyor; dolayısıyla bunlar siyasal erke hizmet eden ideolojik içerikli, iktidar onaylı yapıtlardır. Bu nedenle sanatçı bu tür bir yapıt yaptığında başka iktidarın da gelip yapıtı istememesine hiç şaşmamalı. Sanatçı bu tuzağa düşmemeli. Ayrıca günümüzün politik sanatının yolu da bu değildir. Politik sanat için Rancier iki yol gösteriyor:
İlki onu (sanatı) karşıtların birbirine denk olduğu dünya hali gibi algılayıp bu denkliğin serilmemesini yeni bir ustalık fırsatı gibi görmektir. İkinci yolsa, karar verilemez bir tarafta birçok politikanın iç içe geçtiğini bilerek bu giriftliğe yeni çehreler vererek gerilimlerini araştırmak, böylece mümkün olan şeylerin dengesini ve kabiliyetlerin bölüşümünü değiştirmektir.**
Buraya kadar sanatın iç işleyeyişini irdeledik. Şimdi, bu olayların topluma yansıtılmasını ve toplum tarafından algılanmasını irdeleyelim ki burada yukarıda belirttiğim gibi “gerçek bilgi” değil, basın ve medyanın ve hiç kuşkusuz neo-liberal ideolojilerin ve “reyting” canavarının güdülediği kirli bir postmodernlikle yoğrulmuş bir bilgi geçerli oluyor. Basın ve medyada şimdilerde ışıldayan “çağdaş sanat” haberleri ve yorumları modası geçmiş bir postmodernlikle, anlamsız bir hiççilikle ve sanatın metalaşmasını kabullenme/kabul ettirmeyle sunuluyor. Bu sunumlar, bir yandan tabuların üstüne giden, paradokslara karşın politik olmayı seçen, irdeleyeci ve irkiltici sanat yapıtlarına karşı toplumu yanlış yönlendiriyor. Ama aynı anda da 20.yy’ın ulus devletçi kültür politikalarının simge dünyasını oluşturan biçimleri sürdüren sanat üretimlerini de ödüllendiriyor. Ve eğer yukarıda söz edilen üretimlere karşı “muhafazakâr” kökenli bir eylem gerçekleşiyorsa, bunu etkisizleştirmenin yolu bu değildir.
Beral Madra, Ocak 2011
*Jagues Rancier, Özgürleşen Seyirci, Metis,2009, s. 78-96 (çev.E.Burak Şaman)
**a.y. s 77
Tophane olayından sonra, Aralık’tan bu yana Halil Altındere’nin Yahşi Baraz- Burhan Doğançay tablosu, Şükran Moral’ın Casa del Arte galerisindeki Amenus adlı atak performansı, İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki “Porno Film” olayı ve siyasal zirvelere tırmanan Kars’taki Mehmet Aksoy heykeli kültür/sanat gündemini belirliyor.
Bu sanat üretimleri ve olaylarının Türkiye’nin siyasal gündemi içinde de belirleyici işaretlere dönüşmeleri de, bunlar üstünden yapılan köşe yorumları da ilginç…
Bu olaylar basın ve TV‘deki tartıştırma programlarında içerikleri, anlamları, estetiği ve günümüz sanatı içindeki konumları açısından oldukça avamlaştırılarak, altüst edilerek ve alımlayıcının/alıcının aklını iyice karıştırarak sunuluyor. Köşe yazarları da konuya ne kadar yabancı olduklarını gösteren yazılarla bu karmaşaya katkıda bulunuyor.
Görüyoruz ki, İstanbul sanat ortamının gündemini de dalaşma yaratan olay arayan basın ve medya belirliyor. Işin ilginç yanı da birçok sanatçının son derece klişeleşmiş söylemlerle bu – özellikle kendi konumlarını yıpratacak – oyunda girişimci rol almaları.
İşin uzmanları olan kültür emekçileri de bu sürecin ne denli kaygan ve bulaşık olduğunu sessizce ve tedirginlikle izliyor. Günümüz sanat yapıtlarının epistemolojik anlamlarını, biçimlerini ve görsel kültür kirliliği içindeki olmazsa olmaz yerini siyasetçiler, bürokratlar, sanat yatırımcıları ve geniş topluma anlatamadığımızın hazin görüntüsü…
Moral ve Altındere, sanatçının bizzat bir zaman ve mekân içinde var olarak gerçekleştirdiği ya da kendi bedenini kullandığı, toplumsal ve bireysel tabuların, klişelerin, sınırların, tahammüllerin ve her türlü düşünsel ve duygusal sınırın zorlandığı bir sanat türünü uyguluyor. 1900’lerin başında Dada ile başlayan, 1960’larda Fluksus ile gelişen, günümüzde de çok iddalı bir sanat yapma biçimi olarak var olan bu yapıt türünün ülkede genel olarak „müsamere“ gibi uygulandığını ve algılandığını söyleyebiliriz. Performansın günümüzdeki geçerliliği, bu özelliklerin birebir ölçüde değil, bir eğrelti olarak kurgulanması ve uygulanmasıdır.
Altındere’nin performansının sonuç üretimini gördük Cİ Fuarında; ancak bu sonucun üretim sürecini görmedik. Altındere bu sürecin Yahşi Baraz ile anlaşmalı olarak gerçekleştiğini belirtti; bu durumda yaptığı iş bir performans değildir. Sınırları zorlamamış, anlaşmalı bir iş yapmıştır. Bu anlaşmanın sonucunun „sanat piyasası“ eleştirisi olarak değerlendirilmesi istenmektedir; dolayısıyla bu iş bütünüyle sanat piyasası ve bu piyasadaki olumsuz davranış biçimlerinin eleştirisi, sanatçının da bu olumlamadığı davranış biçimine gösterdiği hafif şiddet içeren tepkidir. Buradaki her şey birebir ölçüdedir, amaçlanan neyse görünen ve gösterilen de tıpkı odur. Basın ve medya bu işi –hem de daha önce yapılmış bir örneğin tekrarı olduğunu bile bile - neo-liberal ideolojisine düz orantılı olarak çoşkuyla sunmuştur.
Şükran Moral’ın işinde de bir ölçüde birebir uygulamayı görüyoruz; bu performansı daha sürrealist bir biçimde yapabilmeliydi. Ancak Moral tabu yıkmak, sınırları aşmak açısından kendini tehlikeye atabiliyor ve Türkiye’nin siyasal ve toplumsal bir tabusu/travması üstüne gidiyor… Altındere ile karşılaştırılmayacak kadar toplumsal/kültürel bir sorumluluk üstleniyor, bir genç kadının polis tarafından tekmelenerek çocuğunu düşürdüğü ve ülkeyi yönetenlerin bu olaya “gebe kızın gösteride işi ne” dediği “kadın haklarının sıfırlanmakta” olduğu bir ülkede. Basın ve medyanın bu performansı yansıtma biçimi ise özellikle TV „izdivaç“ programlarında ve kendi web sayfalarında erotik olarak sunulan, ama açıkça pornografi sınırlarında dolaşan „kadın aşağılama“ ideolojisine düz orantılıdır.
Gazetelerin web sayfalarında “kadın cinsel uzvu” görüntüleri, TV reality showlarında sapkın cinsel dürtü gösterileri hiçbir engele takılmadan sürerken, eğitimcilerin işten atılmasıyla sonuçlanan anlamsız bir “Pornografi Videosu” olayı ile karşılaşıyoruz. Öğrenciler “pornografi”yi birebir malzeme olarak kullanarak performans sandıkları bir iş üretiyor. Sanat özelliği zayıf olduğu için düşük not verilmiş. Bu genç “sanatçı adayları” da hiç kuşkusuz yapay gündem yaratarak “sanatçı” ve “ünlü” olmayı yeğlemektedir; şaşılacak bir şey yok! Bu baskın tükretim kültürü ortamında gençlerin önündeki seçenek budur! Faturanın eğitimcilere kesilmesine de şaşmamamız gerekiyor. Bu da yeni bir durum değil; devletçilik ve neo-liberalizmin doğurduğu moda terimle “ucube” bir üniversite sisteminin bulabileceği çözüm budur!
Mehmet Aksoy’un Kars Heykeli de bildik bir konu. Kamusal alanda yapılan bir sanat yapıtı ve geçmişe ait bir sanat yapıtı biçimi olan “anıt”. Ülkenin yüzyıllık Heykel Sorunu’nu Aylin Tekiner Atatürk Heykelleri (Kült, Estetik, Siyaset) kitabında kapsamlı olarak ele aldı. (İletişim Yayınları).
Bu anma işi hiç masum değildir. Özellikle de söz konusu kamusal alanın çok ağır tarihsel, siyasal ve ideolojik bir anlamı var; bu anlamın da tarafları var! Sanatçının bunu her şeyden önce hesaba katması gerekir. Türkler barış eli uzatıyor, kardeşlik v.b. gibi, bugün sanat içerikleri açısından kitsch ve naif sayılan değerler, simgeler ve duygusal klişelerle bu alanı “iyileştirmek” olanaksızdır. Bu tür “simgesel” ve “benzeti” figüratif veya soyut heykeller “modernist” anlayışın ısrarla sürdürülmesidir ve günümüzün “görsel kültür” koşullarında bir “tarih hatası” olarak nitlendirilebilir. Günün sanatına, genel görsel kültürle rekabet eden “katlanılmaz görüntüler” (*) egemendir
Burada karşılıklılık ve ilişkisellik geçerli olmalıdır. Bu, Ermenistan ve Türkiye sanatçılarının katılımıyla yapılabilecek interaktif ve ortak bir proje olmalıydı. Sayın Başbakan işin bu yönünü vurgulasaydı işe daha olumlu yaklaşmış olurdu.
Günümüzde kamusal alan yapıtları “anıt” biçiminde değil, kamusal alanda toplumsal-siyasal-kültürel çağrışımlar yaratan bir yerleştirme biçiminde yapılıyor. Anıtlar, geçmişten bu yana sanatçı, siyasal ve/veya yerel iktidar işbirliğiyle yapılıyor; dolayısıyla bunlar siyasal erke hizmet eden ideolojik içerikli, iktidar onaylı yapıtlardır. Bu nedenle sanatçı bu tür bir yapıt yaptığında başka iktidarın da gelip yapıtı istememesine hiç şaşmamalı. Sanatçı bu tuzağa düşmemeli. Ayrıca günümüzün politik sanatının yolu da bu değildir. Politik sanat için Rancier iki yol gösteriyor:
İlki onu (sanatı) karşıtların birbirine denk olduğu dünya hali gibi algılayıp bu denkliğin serilmemesini yeni bir ustalık fırsatı gibi görmektir. İkinci yolsa, karar verilemez bir tarafta birçok politikanın iç içe geçtiğini bilerek bu giriftliğe yeni çehreler vererek gerilimlerini araştırmak, böylece mümkün olan şeylerin dengesini ve kabiliyetlerin bölüşümünü değiştirmektir.**
Buraya kadar sanatın iç işleyeyişini irdeledik. Şimdi, bu olayların topluma yansıtılmasını ve toplum tarafından algılanmasını irdeleyelim ki burada yukarıda belirttiğim gibi “gerçek bilgi” değil, basın ve medyanın ve hiç kuşkusuz neo-liberal ideolojilerin ve “reyting” canavarının güdülediği kirli bir postmodernlikle yoğrulmuş bir bilgi geçerli oluyor. Basın ve medyada şimdilerde ışıldayan “çağdaş sanat” haberleri ve yorumları modası geçmiş bir postmodernlikle, anlamsız bir hiççilikle ve sanatın metalaşmasını kabullenme/kabul ettirmeyle sunuluyor. Bu sunumlar, bir yandan tabuların üstüne giden, paradokslara karşın politik olmayı seçen, irdeleyeci ve irkiltici sanat yapıtlarına karşı toplumu yanlış yönlendiriyor. Ama aynı anda da 20.yy’ın ulus devletçi kültür politikalarının simge dünyasını oluşturan biçimleri sürdüren sanat üretimlerini de ödüllendiriyor. Ve eğer yukarıda söz edilen üretimlere karşı “muhafazakâr” kökenli bir eylem gerçekleşiyorsa, bunu etkisizleştirmenin yolu bu değildir.
Beral Madra, Ocak 2011
*Jagues Rancier, Özgürleşen Seyirci, Metis,2009, s. 78-96 (çev.E.Burak Şaman)
**a.y. s 77
Sunday, January 16, 2011
The Pavilion of the Republic of Azerbaijan in the 54th International Art Exhibition
la Biennale di Venezia,
June-September 2011 presents
RELATIONAL, OF BAKÛ
MIKAYIL ABDURAHMANOV, ZEIGAM AZIZOV, KHANLAR GASIMOV, ALTAI SADIGHZADEH, AIDAN SALAKHOVA, AGA OUSSEINOV
The Republic of Azerbaijan is participating in the 54th International Art Exhibition la Biennale di Venezia, June-September 2011 in their Pavilion, Palazzo Benzon .
The curator and comissar of the Pavilion Cinghiz Farzaliev will operate with advisory curator Beral Madra (BM Contemporary Art Center, Istanbul) and with co-commissioner Vittorio Urbani (Nuova Icona, Venice).
The exhibition in Palazzo Benzon will present two generations of artists of Azerbaijan who markedly advocate the current stimulating culture of Baku. The paintings, sculptures, installations and video they are presenting are relational to the socio-political and cultural environments they live in and they reflect intricate and complex statements and forms. All of them have witnessed and experienced the political and economical transformation of their nations in the last four decades; all of them had a strong modernist heritage determined by Soviet ideology; and all of them have experienced the rise of culture as symbolic capital. Yet, for all of them, Baku is the nucleus of the fire that has ignited their creativity and their statements, concepts and forms of art address the international audiences.
The venue of the Pavilion of the Republic of Azerbaijan is Palazzo Benzon on Canale Grande (Vaporetto Station Sant’Angelo).
The Azerbaijan Pavilion is realized under the auspices of the Ministry of Culture and Tourism of the Republic of Azerbaijan.
The team of the Pavilion:
Assistant Curator: Amina Melikova
Editor: Togrul Afandiyev
Coordinator: Suad Garayeva
Coordinator: Mila Askerova
Photographer & Designer: Farhad Farzaliev
Exhibition Designer: Vincenzo Casali
For further information: amina.melikova@gmail.com; madraberal@gmail.com
Subscribe to:
Posts (Atom)
About Me
- BERAL MADRA, ART CRITIC, CURATOR
- Istanbul, Türkiye