Tuesday, August 21, 2007

sanat dünyasından "türban" sorununa tasarımlar/designs from the art world for the problem of "veil"


olası türban örnekleri 2001'de venedik bienali türkiye pavyonunda uluslararası izleyicisini beğenisine sunulmuştu.

serminsherif, scarlet scarf, 2001, performance photography,
49th venice biennale the pavilion of turkey


sanya ivekovic, performance video 3'40", 1982
sanja ivekovic is invited to the 10th istanbul biennale

10.İstanbul Bienali’nin sanatçı listesi sistemdeki son eğilimlerine uygun olarak bienalden üç hafta önce açıklandı; böylece hem heyecan yaratılıyor hem de olası polemikler geciktiriliyor. Ne ki, cumhurbaşkanı seçilirken, hükümet kurulurken (yazı yayınlandığında seçilmiş ve kurulmuş olabilir), yazarlar vatandaşlıktan çıkarılırken kimsenin bienal listesi dolayısıyla heyecanlanacak durumu yok.

Liste tanınmış adlardan çok tanınmamış adlarla dolu; özellikle de Çinli adlarla. Türkiye listesi de bienal yönetimi ve çevresi ile ilişkilerini sağlam tutan sanatçılardan oluşuyor; bir iki sürpriz ad dışında…

(bu tümce IKSV'yi rahatsız etti; görgün taner telefon ederek bunun yanlış olduğunu ve basın yoluyla düzelteceğini söyledi. gazete yazılarının özgürlüğü ne kadar, diye sormak gerekiyor!)

Bienalin kente yayılması da mevcut altyapılara bağlı olan zorunlu bir yöntem; küratörlerin büyük bir seçeneği yok bu konuda. Yakın geçmişte tarihsel yarımada, şimdi sanat ve kültürün yoğunlaştığı Beyoğlu kullanıma açık. Bu yıl bienal dışında çok sayıda etkinlik gerçekleşiyor; İstanbul sanat ortamı uluslar arası uzman, galerici, koleksiyoncu kitlesini kaçırmak istemiyor ve hazırlıklarını yaptı, tatlı bir rekabet ortamı oluşacak…

Onuncu yıllar nedense önemlidir. 10.İstanbul Bienali de, bienaller Türkiye kültür ortamına neler getirdi, neleri götürdü açısından masaya konmasını sağlıyor. Nitekim, izleyici bunu İstanbul Modern’de David Elliot ve Roza Martinez’in ortaklaşa düzenledikleri bienal retrospektifinde algılayabilecek ve anlayabilecek. Dışardan iki gözün bu işi üstlenmesi çok yerinde bir iş! Elliot, bu retrospektifi düzenleyerek çağdaş sanat bağlamındaki ağır belleksizlik ve aymazlık sorununa bir neşter vuracak. Örneğin, İstanbul sanat ortamının gedikli yabancı küratörü Rene Block, son dönemde verdiği röportajlarda ve sanırım Hale Tenger katalogu yazısında “ben geldiğimde (1990’ların başında) Türkiye’de çağdaş sanat yoktu”, diyor. Bu retrospektif, bienalin nasıl doğru ve açılımlı bir noktadan başladığını ve o dönemde olgunlaşmaya başlamış bir post-modern üretimi içerdiğini gösterecek. Rene Block da zaten ilk üç bienalin yarattığı yankı dolayısıyla gelmişti Türkiye’ye; yani burada epeyce şey oluyordu o sırada…

Bugün çağdaş sanat yapıtlarına ilgi göstermeye başlayan ve yabancı uzmanlar yardımıyla ya da el yordamıyla birer ikişer yapıt satın almaya çalışan varsıllar bu retrospektifte yer alan yapıtları zamanında almadıkları için hayıflanabilirler. Zamanında bu yapıtlar indirimli fiyatlarla koleksiyoncuların beğenisine sunulmuştu da kimse ilgilenmemişti. Kuşkusuz, bu retrospektif aynı zamanda günümüze özgü bir müzenin görkemli, çekici sergiler yapma işlevini de işaret ediyor.

Hou Hanrou’nun Sanatçı listesinde bir ad beni heyecanlandırdı açıkçası: Sanja Ivekovic. Bu sanatçıyı iyi izleyin, derim, özellikle erkek egemenliğine boyun eğen ve eğmeyen, örtünen ve açılan kadınlara.

Bu müthiş kariyeri özetlemeye çalışayım.

1949’da Zagreb’de doğan Sanja Ivekovic, ülkesinde feminist söylemi ve yapıtlarıyla ünlenmiş, video ve filmleri sayısız ödül kazanmış ve koleksiyonlara girmiş bir sanatçı. Zagreb’de yaşanan Ivekovic Kadın Araştırmaları’nda ders veriyor, birkaç sivil örgütün kurucusu ve savaş karşıtı kampanyayı (Arzkin) yönetmiş.

Ivekovic yapıtlarında erkek bakışını, siyasal çevre içindeki gövde, cinsellik ve cinsiyet sorunlarını irdeliyor ve kadınlara ve kendisine gönderme yaparak gerçek ve kurgulanmış gerçeği arasındaki çatışkıyı işaret ediyor. Fotoğraf ve video yapıtları izleyiciyi ilk bakışta kitle ve tüketim kültürünün ışıltılı, çekici dünyasına götürüyor; ancak bu yapıtlar insanın günlük yaşamının moda, reklâm, magazin iktidarından nasıl etkilendiğini gösteriyor.

1975’de ürettiği “Çift Yaşam” başlıklı dizide moda dergilerinden topladığı kadın fotoğraflarıyla aynı pozlardaki kendi fotoğraflarını karşılaştırmalı olarak yan yana diziyor ve kadın gövdesinin gözleme açık bir çeşit sahne olduğunu işaret ediyordu.

Ivekovic’in başına neler geldi 2002’de? Ülkesini temsil etmek üzere “Metropolis Ikonografileri” konusuna odaklanan Sao Paolo Bienali’ne seçildi ve “Miss Hırvatistan ve Miss Brazil Zizek ve Chomsky Okur” başlıklı bir proje sundu. Ivekovic bienal olayının arkasındaki ulusal temsiliyeti ve görsel sanatın tüketim kültürü ve küresel iktidar kuralları dışına çıkamayışını sorguluyarak ve bienali dünya güzellik kraliçesi seçimine benzeterek iki video üretmek istiyor: Miss Hırvatistan ve Miss Brazil kendisinin hayran olduğu iki filozoftan metinler okuyacak. İki filozofa da yazarak onlardan bu işin ideolojisini irdeleyen özel metinler istiyor. Bu proje gerçekleşmiyor, çünkü bienalden kısa bir süre önce küratör Leonia Kovacs Ivekovic’i azlederek yerine başka sanatçı seçiyor ve http://syndicate.anart.no/art_world/grzinic.html ‘ da izleneceği gibi kızılca kıyamet de kopuyor. Bu olay Ivekovic’in yapıtlarının iktidarları ürküttüğünü gösteriyor.


İsterdim ki Ivekovic’in 1982’de yaptığı 3’40”lik “Kişisel Kesikler” adlı performans videosu gösterilsin. Ivekovic bu performansta başını ve yüzünü tümüyle örten siyah bir çorabı elindeki makasla delerek kesiyor. Her delik açılışında ulusal televizyon yapımı Yugoslavya tarihi belgeselinden kısa bir bölüm görüntüye geliyor. Ivekovic’in yüzü tümüyle açıldığında video bitiyor. Kısa ve etkili bir video ve bana Türkiye’nin durumunu çağrıştırıyor. Türkiye ağır erkek egemen, ağır erkek sorunlu, tarihiyle ve kültürüyle hesaplaşamayan bir ülke görünümünde, şu sıralarda… Erkeğin iktidarını/iktidarsızlığını, sorunlarını/ sorumsuzluğunu kadın üstünden yaşamaya/aşmaya çalıştığı bir ülke. Kadının örtünmesi (saçının telinin görünmemesi) ya da açılması (kalçasındaki ve baldırlarındaki selüloitlerin görünmesi) erkeğin siyasal, toplumsal ve kültürel iktidarının/ iktidarsızlığının hastalıklı belirtileri olarak sürekli gündemde kalıyor. Kadın iki büyük çarpıklığın öznesi olarak oraya buraya çekiştiriliyor, Türkiye’de: Kadının örtünmesinde erkek bakışının müstehcenliği ve sapkınlığı ile Allahın bakışı özdeşleştirilirken, açılıp saçılmasında aynı müstehcen ve sapkın bakış serbest ekonominin kan damarlarını besliyor.

Beral Madra, Agustos 2007

bu yazı 29.08.07'de radikal gazetesinde yayınlandı.


No comments:

Post a Comment