SİNOPALE4
BAĞLAMINDA SİYASAL VE EKONOMİK KRİZLER ÇAĞINDA KÜRESEL KÜLTÜR VE SANATIN İŞLEVİ
SOVYET GÜRCİSTAN'DAN FOTOGRAFLAR |
SINOPALE4 EKİBİ |
İNSEL İNAL |
ASHLEY HUNT |
SİNOPALE4
BAĞLAMINDA SİYASAL VE EKONOMİK KRİZLER ÇAĞINDA KÜRESEL KÜLTÜR VE SANATIN İŞLEVİ
Küresel kültür sanat
endüstrisinin küresel siyasal olaylar ve ekonomideki konumunun giderek
yükseldiği bir dönemde yaşıyoruz. İnsanlara zihinsel açılım ve daha iyi yaşam
biçimleri için isteklendirme veren bir hizmet sektörü olarak kültür ve sanat
endüstrisi çok yönlü bir zihinsel üretim ve açılım, zengin bir görsel üretim ve
kitlenin katılımını sağlayan bir algılama, tüketim ve istihdam alanı yaratarak
öne çıkıyor. Ülkelerin kültür
politikaları, küresel rekabette etkin bir işlev taşıyor. Türkiye’de
gerçekleştirilen Sinopale4 türünde uluslararası sanatçıları ve sanat
uzmanlarını buluşturan etkinlikler bu bağlamda değerlendirilmesi gereken siyasal-ekonomik
ve kültürel etkinliklerdir.
Tarihsel, modern ve
post-modern süreçleriyle Türkiye’ye özgü bir çağdaş kültür ve sanat
yoğunlaşması gerçekleşirken bu yoğunlaşma 1990’lardan bu yana Türkiye’nin
bulunduğu bölgeyi de etkilemektedir. Bu süreçte küresel kültür ve sanat sanayinin
gerekleri olan Kültür kurumları arasında yönetişim, sivil toplumun kültür endüstrisi
içindeki güçlü konumu, yaratıcı insanı destekleyen altyapılar, kültürel mirasın
geleceğe bozulmadan taşınması ve kent dokusu ile insan yaşamı arasında uyumlu
ilişkinin sağlanması gibi bir dizi ilkenin özellikle sanatçılar ve sanat
uzmanlarının gerçekleştirdiği Sinopale gibi etkinlikler dolayısıyla yerleştiğini
izlemekteyiz.
1980’lerde Türkiye’nin
devlet odaklı kültür endüstrisi, liberal kapitalizme geçiş, uluslararası
iletişim ve etkileşim ağlarının etkisi ve diğer toplumsal siyasal etmenlerin
etkisiyle gücünü yitirmeye başladı; Türkiye’nin kültür kenti olma özelliği
Ankara’dan İstanbul’a geçti. 1980’deki askeri müdahaleye ve anti-demokratik
anayasaya karşın, sanat ve kültür üretiminin giderek özgürleşmesi, bağımsızlaşması
ve çeşitlenmesi ilginçtir. Özellikle çeşitli yaratıcılık alanlarındaki
(tasarım, grafik, görsel sanatlar ve
performans sanatları) kutuplaştırıcı Modernist kalıntılardan ve biçimcilikten
kurtulma, Post-modernizmin yeşermesi ve teknoloji ve bilimden kaynaklanan yeni
görsel estetiklerin ortaya çıkışı bunun göstergeleridir. Bu açıdan bakıldığında
Sinopale, bu yapının İstanbul dışında da kurulmasına örnek oluşturmaktadır.
90’lardaki küreselleşme
rüzgârları Türkiye’ye de ulaştı. Özellikle Türkiyeli göçmenlerin çoğunlukta
olduğu AB ülkeleriyle başlayan sanat ve kültür ilişkileri Avrupa aydınlarının
ilgisini Türkiye’ye çekti. Modernizmin yalıtılmışlığından ve içedönüklüğünden
küreselliğin birlikteliğine ve dışadönüklüğüne geçiş yaşanmaya başladı.
Şirketlerin sanat ve kültür merkezleri ve müzelerinin açılması, depolardaki
koleksiyonların kitlenin önüne çıkarılması, sanat üretimi ve tüketiminin özel
sektör için bir saygınlık ve tanıtım aracı olması, yerel ve uluslar arası
kültür/sanat hizmet sektörünün yükselişi (küratörler) ve sanat piyasasının fuar
ve müzayedeleri kültür endüstrisinin yatırımcı lehine güçlenmesinin
göstergeleridir. 2000’ler AB’nin genişleme ve kültürel bütünleşme politikası
çerçevesindeki siyasal ve ekonomik ilişkiler sanatın ve kültürün akışını büyük
ölçüde değiştirdi. Süreç 90’larda tam anlamıyla bireysel bir etkileşim ağı
üzerinden başlayarak özellikle özel müzeler, güzel sanatlar fakülteleri,
sanatçı girişimleri ve kültür sivil örgütler gibi çoğunlukla AB tarafından mali
destek sağlanan kurumlarla yakın ilişkide başladı. Etkileşim çoğunlukla küresel
ekonomi ve siyaset süreci ile doğru orantılı olarak sürdürülebilmekteydi;
böylece kültür bağımsızlığına ve özerkliğine aynı zamanda da özel sektörün
ilgisine kavuşmuş oldu. Sinopale bu değişimleri ve bu olanakları zamanında
değerlendiren bir etkinlik olarak öne çıkıyor.
Gerçekte 2000’lerin ilk
on yılında bu jeopolitik bölgede yaşayan kişiler olarak dünyayı acımasızca iki
farklı dinsel gruba ayıran ve ekonomiyi borsa adı altında açıkça formüle eden
küresel politikayı edilgen bir biçimde izlemekteyiz. 20.yy boyunca Türkiye’nin
içinde ve komşularında farklı demokrasi dönemlerinde yaşayan topluluklar kendi
düşüncelerini, önerilerini yahut itirazlarını dile getiremediler, sessizce
beklediler. Günümüzde bu halklar ucu iç
savaşa kadar uzanan çeşitli muhalefet türleriyle kaderlerini değiştirmek
istiyorlar. Bu yeni sürecin başında en çok göze çarpan eleştiri ve itiraz ise
meydan okuyan sanat yapıtlarıyla olayların düzenini irdeleyen,
siyasal-toplumsal-ekonomik düzenleri sıkı bir elekten geçirip irdeleyen
yorumlayan sanatçılardan geldi. Bugün,
Güney Kafkasya, İran ve Orta Doğu’nun sanatçılarının söylemleri ve yapıt üretimleri
20.yy tarihine (kolonyalizm ve uluslaşma), sosyolojik ve antropolojik
gerçeklere, gizli ve uç kültürlerin tezahürlerine, kültürel politikalara ve bu
bölgelerdeki farklı Modernizmler içindeki aydınlanmanın değişik düzlemlerine
ayna tutmaktadır. AB kültür odaklarının bu bölgelerdeki sanat ve kültüre ilgisi
yalnız pazarlama amaçlı değildir: Söz konusu aynada gördüklerine ilgiyle
bakıyorlar, çünkü o aynada kendi söylemlerinin eleştirisini de görüyorlar ve
tabii isterlerse özeleştiri yapabiliyorlar. Sinopale, ilk etkinlikten günümüze
bu gerçeklerin bilincinde olan sanatçıları ve uzmanları davet ederek,
gerçekleri, değişimleri ve gelişmeleri tartışmaya açtı.
SİNOPALE, söz konusu
süreçte ilkeleri ve işleyişiyle kendisini kanıtlamış bir etkinlik olarak öne
çıkmaktadır.
SİNOPALE, 2005’den bu yana şu işlevleri yerine
getirmektedir: -Sinop’u Karadeniz
bölgesinin tarihsel ve güncel coğrafi stratejik bir kenti küresel sanat ve
kültür haritasına yerleştirmiştir; -Kavramsal çerçeveleri,
demokratik işleyişi, çoklu işbirlikleriyle ve yöntemleriyle büyük kentlerde
gerçekleşen bienallerin karşısına kitleyle yakın etkileşimli, yerel kaynakları
ve sorunları irdeleyen, sanatçılarla kitleyi buluşturan bir model
oluşturmuştur; -Bienallere katılan
yüzlerce uluslararası sanatçı ve sanat uzmanı ve bu kişilerin ülkelerinin
diplomatik temsilcileri Sinop’u, kültür ve turizm açısından tanımış ve
tanıtmıştır;--Sinop halkı, Sinopale4
etkinlikleri dolayısıyla uluslararası sanat üretimlerini görmek, izlemek,
yorumlamak, bunları üretenlerle buluşmak, konuşmak gibi Türkiye’de hiçbir
kentin sahip olmadığı bir ayrıcalığa ve belleğe sahip olmaktadır; -Sinop’u 20.yy boyunca
bir “cezaevi” kenti olarak belirleyen genel algıyı değerlendirerek ve bu
geçmişin gelecek için yararlı bir bellek olarak kabullenilmesini sağlamak için
“cezaevi” ve bulunduğu alanın nasıl bir değişim geçirmesi konusunda halkı ve
yöneticileri bilinçlendirmek ve bilgilendirmek üzere sergiler, açık oturumlar,
seminerler düzenlemiştir.
Sinopale4, Sinop’un bu
bölgedeki ve küresel kültür ve sanat sanayindeki konumu için bir altyapı
hazırlamıştır. Sinop halkının bu altyapıyı benimsemek ve korumak, yönetimlerin
de bu altyapıyı, özenle oluşturulmuş ilke ve amaçları değiştirmeden geliştirmek
gibi bir sorumluluğu oluşmuştur. Sinop’un önünde bu bağlamda çok önemli bir olanak
vardır: Tarihsel Sinop Cezaevi’nin boşaltıldığından bu yana gündemde olan
Karadeniz bölgesi için uluslararası kültür ve sanat merkezine dönüştürülmesi
projesi, AB fonları dolayısıyla da daha gerçekçi bir sürece girmiştir. Bu
proje, halkın ve yerel yönetimlerin iradesi ve desteğiyle en kısa zamanda
gerçekleştirilmelidir. Sinopale4, bu merkez kurulduktan sonra bu kentte nasıl
bir uluslararası iletişim ve etkileşim gerçekleşeceğinin bir modelidir. Bizler
bu modeli bugüne dek uygulayarak görevimizi yaptık; şimdi bizler özverili
çalışmamızın bu cezaevinin uluslararası bir sanat ve kültür merkezine
dönüşmesiyle karşılığını almış olacağız. Sanatçılar ve sanat uzmanları olarak
hiçbir zaman yitirmediğimiz umudumuz ve
direncimizle bu sonucu bekliyoruz.
BERAL MADRA 2006’DAN BU YANA SINOPALE EKİBİ ADINA
No comments:
Post a Comment