Saturday, April 03, 2021

 


21. yüzyıldaki kadın erkek (insan) ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadın, Erkek, İnsan; bu kimlik tanımlamları günümüzde tümüyle Zombi-kapitalizm ve buna bağlı siyasal düzenler tarafından denetleniyor; genellikle de demokrasisi görece güçlü ülkelerde en azından kamusal yaşam içinde bir eşitlik olduğu söylenebilir. Demokrasiden yoksun ülkelerde kadın, erkek, insan ilişkileri sonu görünmeyen bir mücadeleyi sürdürüyor. Düşünme yetisini bilgiyle besleyen insanların bu konuyu Freud ve Lacan ve daha sonra onların öğretilerini eleştirerek geliştiren düşünürler üstünden değerlendirmeleri gerekiyor.  Siyasal ve ekonomik iktidarların ürettiği bilgiyle yetinip düşünme yetisini pasifleştiren kitlelerin kadın ve erkek tanımlamalarını genellikle din, geçmişe ait gelenekler ve tüketim ekonomisi verilerine göre yaptıklarını izliyoruz. Bu kitlelerin Freud'ün Kastrasyon Kompleksi öğretisi, Lacan'ın Fallus öğretisi nin temel çözümsel altyapıyı oluşturduğunu ve ilişkinin bu bilgiyle beslenmesi gerektiğini bilmesi ve anlaması tanık olduğumuz sorunlara karşı bir çözüm olabilirdi. Küresel bağlamda kadına karşı şiddet, taciz-tecavüz, kadın cinayetleri karşısında büyük direniş ve mücadele yürüten Feministler bu kuramlardaki fallusmerkeziyetçi özelliği eleştiriyor, ancak işin temelinde bu iki kuramın olduğunu da kabul ediyorlar. . Görünen o ki insanlık kadın imgesinin küresel kültüre yerleşik fetiş olma fantazisinden vazgeçemiyor; buna karşın kadın da bu tanımlamanın yarattığı sınırı aşıp insanlığa dersini veriyor. 

Bu kuramlara göre her gün bir kaç kadının eşi, babası, amcası, agabeyi tarafından öldürüldüğü Türkiye'de iğdiş edilmiş-hadım edilmiş bir erkek sorunu Freud'e göre bu rock of castration  Hadım kayası; hadım olma korkusunun neden olduğu ve psikanalizde karşılaşılan kaya kadar sağlam engel ve bir de Aile sorunu var. Kadın bedeni namus, kıskançlık, kişisel iktidar kavramlarının fetişi. Bu ruhsal soruna din ve gelenekler ve çağcıllaştırılmamış bir eğitim eşlik edince ortaya çıkan sonuca ıstırap ve çaresizlik içinde tanık oluyoruz.

Pandemi sizce hem genel olarak bu ilişkileri hem de sanat piyasası için nelere gebe?

İşsizlik, yoksulluk, eve kapanma ağır psikolojik sorunları barındırıyor ve bunun etkisi uzun sürecek. Sanat dallarında da işsizlik ve üretimsizlik başgösteriyor; her sanatçı her yaratıcı insan güçlük ve sorunlara karşı dirençli olamaz; destek ve dayanışma ister. Türkiye koşulları ile AB koşullarını hiç karşılaştırmayalım. Pandemiden önce var olan sorunlar katlanıyor. Türkiyede sanat piyasası istikrarsızdır; sanatçı kendisi bizzat satış yapmak zorundadır. Online satış gerçekleşiyor, ancak bu yeterli olamaz. Bu alana kamusal destek girmedikçe sorunlar sürecek. önerim, sanat ve kültür örgütlerinin birleşip haklarını istemeleridir.

Sizce fotoğraf bundan sonraki sanat piyasası/ortamındaki yeri nasıl olacak?

Fotoğraf, teknik mi, sanat mı, belge mi? Bu soru, yüzyıl boyunca yanıt ararken, yeni sorular ortaya çıktı: fotoğraf gözün, gövdenin ve beynin uzantısı mı, yoksa gerçeğin doymaz gereksinimi olan imgelerin bağımsız bir üretim aracı mı? Ya da içine girdiğimiz Hakikat-sonrası dönemde bir hakikat ya da yalan üretim aracı mı? Fotoğraf dijitalleştiğine göre, dijital alanın koşul ve kuralları ile fotoğrafın koşul ve kuralları nasıl bağdaşıyor? Gerilim ve ikilem söz konusu mudur; özellikle toplumsal sorumluluk, estetik ve etik açısından?

Bu sorulara doğrudan doğruya yanıt vermek zor; fotoğrafın icadından günümüze kadar içerdiği belleği bilmek gerekiyor. Günümüzdeki çağdaş sanat olarak değerlendirilen fotoğraf için bu soruları sormak bir önkoşuldur. Eğtim sistemlerindeki kara delikler nedeniyle bilgi eksik kalıyor; bellek ise zayıf. Bugün fotografın taşıdığı estetik, değer, anlam v.d. 20.yy başındaki akımlarda temelleniyor; içerikler, söylemler değişmiş olabilir, ancak işlev, estetik ve biçimde yeni kavramını kullanmak geçersizdir; yaratıcılık egosunun bir tezahürüdür.Fotograf icad edildiği anda başlayan ve süregelen bir siyasal-ekonomik-sosyolojk değer, anlam ve işlev taşıyor. Yüksek sınıfın kendini ölümsüzleştirmesi ve egemenliğini pekiştirmesi; Emperyalizm, Kolonyalizm ve Oryantalizm için bir araç olarak kullanılması...

Fotografın sanat olarak sunulmasının ilkleri Dada ve Alman Toplumsal Gerçekçilik akımlarında; 1.DS 1914 gibi başlıyor, 2DS sonrasına kadar sürüyor; Duchamp, George Grosz, Roul Hausmann, Hannah Höch fotomontajlarla bu öncülüğe sahip.

Fotografın sanat olup olmadığına ilişkin sorulara, kesin ve sağın yanıtlar vermektense, örnekleri araştırmak ve beklenmedik sonuçlara açık olmak, kimi zaman bir soruya, kimi zaman da öteki soruya yanıt bulmak daha ilginç bir yaklaşımdır. 

Fotoğrafın en son tekniklere koşut olarak, ilk üründen son ürüne kadar karmaşık bir biçim değişmesine uğraması, fotoğrafı üreten(ler)in beklenmedik müdahale olanakları, fotoğrafı göstermenin kurgusal süreçlere bağlı olması  geçmişte olduğu gibi,  fotoğrafı salt bilgilenme/belgeleme olarak görmeyi iyice olanaksızlaştırıyor. Bilimsel ya da belgesel amaçlarla "tarafsız" çekildiği sanılan fotoğraflar bile, bilimsel/belgesel bilgiyi yayanın iktidar alanı içinde her türlü sorgulanmaya ve kuşkuya açık. 

Günlük yaşam içinde binlerce kez yüz yüze geldiğimiz fotoğrafik imgeleri ayıklamak ve değerleri yerine oturtmak deneyimi kazanmak istiyorsak,  fotoğrafla çalışan sanatçıların, işlerindeki öznelliğe, kurgu stratejilerine ve endüstrisinin indirgeyici  ve üçüncülleştirici etkileri karşısındaki sanatsal tutumlarına yönelerek,  gözümüzü  keskinleştirmek, bakışımızı olgunlaştırmak en kestirme yoldur

Sizce sanatçı olmak ne demektir? Kime sanatçı denemez?

Küresel Kültür ve sanat sanayisi içinde kapitalist düzenin öngördüğü maddi ve kültürel değerler geçerlidir. Maddi değerler kaçınılmaz; ancak bu değerlerin denetlenmesi aşamasında demokrasisi güçlü ülkelerde bu işlem yaratıcı insan yararına oluşuyor; diğer durumlarda sanatçı mağdur pozisyonda olabilir. İçinde yaşadığımız düzende genel kültürün popülist damarları güçlü, örneğin eğlence kültüründe çalışan herkez sanatçı olarak adlandırılıyor; maalesef basın ve medya da genel olarak bu yanlış tanımlamayı sürdürüyor. Küresel kültür ve sanat tanımlamasında Sanatçı şu kişidir: Estetik, kavram, biçim açısından  sürdürülebilir bir yaratıcı eylemle hedef kitlelere yorumcu, eleştirel, uyarıcı, özgün görsel, işitsel, performatif yapıt üretir ve bu yapıtın düşünsel ve ruhsal etkisinin maddi değerinin dışında önem kazanmasına önem verir.

Sizce sanat eseri nedir? Ne değildir?

Kavramsal, düşünsel, eleştirel , yorumcu,  toplumu uyarıcı, bellek yaratıcı içerik, içermeyen, estetik ve biçim kriterleri Modernizm'in temellendirdiği estetik ve biçimleri günümüze özgü yöntem ve estetikle aktaramayan el becerisine ve tekrarlamaya dayanan üretimler sanat yapıtı olarak adlandırılamaz.

Çağdaş kelimesinin kullanımını doğru buluyor musunuz?  Güncel sanat ile çağdaş sanat aynı şey midir?

Türkçede sanat terimleri sanat tarihsel, Modernist sanat bilimi temelinde yerleşmiştir. Çağdaş sanat terimi kullanılıyor; ancak yeterli olmuyor ve buna görsel sanat, güncel sanat gibi terimler ekleniyor. Uzmanlar Modern, post-modern sanat terimlerini kullanıyor, bu terimler sanat yapıtını daha bilimsel bir temele oturtuyor. Günümüzde İlişkisel estetik terimi yerleşik olarak kullanılıyor; bu doğru br tanımlama, sanat yapıtının bilim, teknoloji, toplumbilim, siyaset v.d. alanlarla ilişkisini tanımlıyor.

Sosyal medyanın ve popüler kültürün pompaladığı ortam hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Sosyal Medya ve popüler kültür Guy Debord'un Gösteri Toplumu çalışmasında 1967'de ayrıntılı olarak anlatıldı; okuduğunuzda adeta eklenecek hiç bir şey yok; bugün olan biten her şey söylenmiş. Türkçesi (1992)!

Gösteri kendini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunar. Görünen şey iyidir, iyi olan her şey görünür der başka bir şey demez. İlkesel olrarak talep ettiği tutum bu edilgen kabulleniştir; ortaya çıkışına karşılık verenin olmaması ve görünüş üzerindeki tekeli ile aslında zaten bunu elde etmiştir.

Bu bugün içinde yaşadığımız Hakikat-sonrası ideolojinin de tanımıdır bu.

Türkiye'de sosyal medya ve popüler kültür tümüyle toplumsal bilinçaltının tezahürüdür. Bu bilinçaltında tarih, gelenekler, din, Modernizm ve Küresellik sürekli çatışkı içindedir. İnsanlar bu çatışkıyı yaşarken aynı zamanda son dönemde Zombi-kapitalizmin insanı ve değerlerini hiçe sayan ideolojisi ve uygulamalarına boyun eğmektedir. Türkiye'de bu gösteri toplumuna hakikati göstermeye çalışan kişi ve kurumlar henüz güçlü değildir. Görsel sanat alanında üretim yapanlar toplumu uyarmaya çalışıyor.

İstanbul’u biyenalini yaratan ve aslında formatını kuran kişisiniz. Şu anda biyenal hakkında ne düşünüyorsunuz?

1. ve 2. istanbul bienalleri Türkiye sanat ve kültür açısından da 3.Dünya ülkesi iken yapıldı ve bu kolonyalist değerlendirmeye son vermeyi amaçladı; Post-kolonyalist bir etkinlikti. Türkiye'de üretilen sanatın özellikle Avrupaya eklemlenmesi ve o önemli sanat haritasında yer almasını sağladı.

Modernizmin kırılma noktası 1970'lerin sonundan itibaren Sanat Tanımı Topluluğunun üretim ve etkinlikleriyle gerçekleşti; Post-modern sanatın kriterlerinden birisi de küresel etkileşimin gerçekleşmesiydi. İlk iki bienal bunun zeminini oluşturdu.

Tarihsel mekanların kullanılması da İstanbul'un tarihsel değeri ile Post-modern sanat arasındaki etkileşimi ortaya çıkardı. Bu konuda çok sayıda yazım ve kitabım var. 

Bir sonraki aşamada 2000'lere kadar diyelim uluslararası küratörlerle bienalin küresel değeri tescil edildi; bu aşamada özel sektörün aktif biçimde katkı sağladığı görüldü. 20 yıldır İstanbul Bienali küresel bienallerin öngördüğü kriterlerle işlevini sürdürüyor. Eleştiri yapmamı isterseniz:

-Bienal yönetimi tazelenmeli

-Sponsorlar öne çıkarılmamalı; tekelci yaklaşımlara izin vermemeli

-Sanatçı ve uzman hakları daha hakçı bir yöntemle korunmalı

-Istanbul'da kalıcı bir bienal mekanı yaratılmalı

-Kamusal paranın bu etkinliğe müdahelesiz akması sağlanmalı

-Tek küratör yerine küratör grubu tercih edilmeli, nitekim son dönemde bu oluyor.

-Bienalin kavramsal çerçevesinin ve sunulan yapıtların her türlü sansürden uzak tutulması

Venedik Biyenali’nin Türkiye pavyonunun küratörlüğünü defalarca üstlendiniz. Sanatçıları hangi kritere göre seçtiniz?

 Venedig Bienali'ne katılım sıkı kavramsal ve lojistik ve kuralları olan pahalı bir etkinliktir; bütçeler 500.000 USD'den başlar. 

2005'deki Hüseyin Chalayan sunumuna kadar hep çok sayıda sanatçı göstermeye çalıştım; farklı sanatçılara olanak vermek için. 

İlk iki pavyonda Türkiye'ye ücretsiz 10m2 salon verildi; ancak 2 sanatçı davet edilebilirdi. Üçüncü pavyon Nuova Icona Galerisi, dördüncü pavyon Arsenale'de büyük bir salon, beşinci pavyon ise Academia'da bir saray...Kamusal para + sponsorlar ile gerçekleşti.

Kriterler: Türkiye'deki eleştirel, yorumcu üretimde öne çıkan sanatçılar; küresel izleyiciyi etkileyeceğini düşündüğüm işleri üretenler; zor koşullarda birlikte çalışma konusunda güveneceğim sanatçılar.

 

Türkiye ve İslam ülkelerinde sanatçılara, sanat ve kültür uzmanlarına küratörlük yapacak, sergi açacak kişilere Okuma önerileri:

20.yy sanat tarihi ve akımlarını içeren kitaplardan sonra...

Fethi Bensalama- İslamın Psikanalizi

Peter Osborne: Eleştirel Bakış, Dost yayınları

Rudolf Arnheim: Görsel Düşünme, Metis Yayınları

Guy Debord, Gösteri Toplumu, Ayrıntı 

Akbar S. Ahmad: Postmodernism and Islam

Oliver Roy: The Failure of Political Islam

Villem Flusser: Post History

40 yıldır galerilerin yayınladığı kataloglar...


No comments:

Post a Comment